hilmi demir – dertli sözlük
ukde: ruhadamilahiyatçı profesör.kendisi ışid vb terör örgütleriyle ideolojik mücadele hususunda uzman. olaya hem tarihsel bir bakış gerçekleştiriyor, hem de günümüz dünyasında bu terör örgütlerinin ideolojik manada çözümlemesini yapıyor. yazılarını okumanızı tavsiye ederim. https://justpaste.it/hdemir
hitit i̇lahiyat faküsinde kelam anabilimdalı öğretim üyesi profesör. güncel meselelere bakış açısıyla da yeni ufuklar kıymetli bir alim.
paylaşılan yazısına birkaç şerh düşelim.

“terör her nereden gelirse gelsin” diyerek israil’in 75 senelik sömürge yönetimini ve apartheid rejimini hamas’ın silahlı mücadelesinin karşısına koymak adil değil. israil'in pozisyonu hamas'ın karşısına konulabilecek basit bir "devlet terörü"nden ibaret değil.

misal, uluslararası af örgütü ve insan hakları izleme örgütü israil’i apartheid rejimi kurmak ve insanlığa karşı işlenmiş suçlar işlemekle itham ediyor. bununla alakalı benzer
yüzlerce rapor var:

af örgütü

insan hakları izleme örgütü

insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında zorla nakiller, idari gözaltı, işkence, hukuka aykırı öldürme ve ciddi yaralamalar, temel hak ve özgürlüklerin tanınmaması gibi birçok başlıkta israil'in sicilinin ne olduğu herkesin malumu.

af örgütü raporunun apartheid kısmından bir alıntı:

"apartheid sistemi, mayıs 1948’de i̇srail’in kurulmasıyla doğdu ve o sırada iktidarda olan siyasi partiden bağımsız olarak, denetim altında tuttukları tüm bölgelerde birbirini izleyen i̇srail hükümetleri tarafından on yıllar boyunca inşa edildi ve sürdürüldü. i̇srail, önce 1948’de ve ardından 1967’de doğu kudüs’ü işgal ettiğinde ve batı şeria’nın ve gazze şeridi’nin geri kalanını işgal ettiğinde elde ettiği toprak kazanımlarına denk düşecek biçimde, farklı zamanlarda farklı filistinli grupları farklı ayrımcı ve dışlayıcı yasalara, politikalara ve uygulamalara tabi tuttu. on yıllar boyunca, i̇srail’in demografik ve jeopolitik amaçları, bu bölgesel alanların her birinde filistinlilere yönelik politikaları şekillendirdi. i̇srail’in apartheid’ı, etkin denetimi altındaki çeşitli alanlarda kendini farklı şekillerde gösterse de, bu sistem tutarlı olarak aynı amaca, nerede oturduklarına bakılmaksızın i̇srail medeni yasasına göre ayrıcalıklı olan yahudi i̇srailliler yararına filistinliler üzerinde tahakküm ve baskı kurma amacı taşıyor.

apartheid, filistinlilerin toprakları ve mülklerine el konulmasına karşı çıkma haklarını kısıtlarken, edinilen ya da denetim altında tutulan en çok toprak ve arazi miktarına erişimi olan ve bu topraklardan en üst düzeyde yararlanan ezici bir yahudi çoğunluğunu sürdürmek için tasarlanmıştır. bu sistem, i̇srail’in arazi ve topraklar ya da filistinlilerin haklarının kullanımı üzerinde etkin denetim kurulduğu her yerde uygulanmaktadır. hukukta, politikada ve uygulamada hayata geçirilmekte ve kuruluşundan bugüne kadar devletin söylemine yansımaktadır."
ayrıca hilmi demir istatistiklerde de eksik bilgi veriyor. 2021’de filistinliler’in yüzde 53’ü hamas’ı filistin halkını temsil etmeye ve yönetmeye en uygun siyasi güç olarak görürken “seküler” mahmud abbas yönetimi için bu oran sadece yüzde 14.

link

yazıda bahsedilen ankete göre de filistinliler’in yüzde 80’i mahmud abbas’ın istifasını istiyor. ayrıca, i̇smail heniye’nin halk desteği mahmud abbas’tan daha fazla.

hilmi demir’in seçerek yazısına aldığı bu veriler geri planda şu izlenimi oluşturmak için veriliyor: seküler el fetih vatansever, demokratik, laik ve uyuşmacı; i̇slamcı hamas ise gerici, baskıcı ve çıkarcı bir grup. halbuki filistin’de mesele bu kadar basit değil. hamas’ın “milyarlarca dolar fon” almak için saldırı başlattığını ima etmek de nasıl bir akıl tutulması, anlamak güç. bu milyarlarca dolarlık fon nereden geliyor zaten orası da ayrı bir mevzu… “seküler” yaser arafat da senelerce filistin’e yapılan bütün yardımları tek başına idare etti hakkında onlarca yolsuzluk iddiası var. yani mesele hilmi demir’in tasvir etmeye çalıştığı gibi cici sekülerler, öcü i̇slamcılar ikiliği içinde alınabilecek saflıkta değil. hamas kurulmadan önce de i̇srail filistinliler’in topraklarını gasp ediyordu ve sivilleri kadın çocuk demeden katlediyordu.

evet, hamas’ın silahlı direniş taktikleri eleştirilebilir fakat i̇srail-filistin mücadelesinin tarihi/siyasal bağlamından kopuk bir hamas eleştirisi anlamlı değil. hamas ile israil’i aynı kefeyi koyup eşitleyici bir dil kullanmak da küresel batı medyasının propagandalarından birisi, buna alet olmayı reddediyorum.
daha geçen sene al jazeera’nin muhabiri şirin ebu akile planlı/kasıtlı bir şekilde bütün dünyanın gözü önünde sniper ateşiyle öldürüldü. karşısında böyle bir güç olan hamas’tan ne bekleniyor. 17 senedir toplama kampında tıkılmış 2,5 milyonluk bir halkın tek temsilcisi. misal, senelerce işkence görmüş birisi var ve bir seferinde hasbelkader karşısındaki işkenceciye bir tokat atma imkanı buluyor. bu konumdaki bir insana bu eyleminden ötürü meşruiyetten bahsetmenin ne anlamı olabilir?

müslümanlar olarak hamas’a ahlak/uluslararası savaş hukuku dersi vermek yerine mazlumun yanında güçlü bir şekilde durabilsek bunları tartışmak zorunda kalmazdık. misal, bütün dünya petrol trafiğini kontrol edebilecek kadar güçlü suudi arabistan’ın filistin davasındaki pasif tavrı hamas’ın silahlı direnişinden daha mı ahlaki ve insani?