yıkılma sakın – dertli sözlük
ismet özel'in kendisine aynı isimle şiir gönderen ataol behramoğlu'na yazdığı şiir. sana durlanmış kelimeler getireceğimpörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler kelimeler, bazısı tüyden bazısı demirseni çünkü dik tutacak bilirim kabzenin, çekicin ve divitin tutulduğu yerden parlayan şiir.zorlu bir kış geçirdim, seninki gibi neftîacıktım, bitlendim, bir yerlerim sancıdı sökmedi ama hoyrat kuralları faşizminçünkü kalbim aşktan çatlayıp yarılırdı.her sabah çarpışarak çekilirdi karanlık alnacımdanacılar bile duymadım kof yürekler önündebeynim her sabah devrimcinin beyniydiayaklarım donukladı gelgelelimsağlığın yerinde mi? yaraların kabuğu kolayca kaldırılıyor halkın doğurgan dünyasına dalmakla onların güneşe çarpan sesini anlamayan dört duvarın, tel örgünün, meşhur yasakların sahipleriseyir bile edemezken içimizdeki şenliğiyılgı yanımıza yanaşmazkenbizi kıvıl kıvıl bekliyorken hayatyıkılmak elinde mi? boşuna mı sokuldu bankalara petrol borularına kundakkurşun işçinin böğrünü boşuna mı örseledivarsın zındanların uğultusu vursun kulaklarımıza yaşamakbizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki.bu yürek gökle barışkın yaşamaya alışmış bir kereve inatla çevrilmiş toprağın çılgarınayazık ki uzaktır kuşları, sokaklarıyla bizim olan şehirama ancak laneti hırsla tırpanlayamamak koyuyor insanaöpüşler, yatağa birden yuvarlanışlarsevgiyle hatırlansa bile hatta.köpüren, köpürtücü bir hayatın nadasıdır kardeşimbütün devrimcilerin çektikleribiliriz dünyadaki yorgunluk habire mızraklanırdağlarda gürbüz bir ölümdür bizim arkadaşlarınkipusmuş bir şahanız şimdilik, ne kadar şahan olsakama budandıkça fışkıran da bizlerizölüyoruz, demek ki yaşanılacak...
bu şiirin hikayesi insanı gerçekten düşündürür. ''bu şair adamlar nasıl adamlar böyle?'' diye.
i̇smet özel şiiri yazışının hikayesini şöyle dile getiriyor:

''ataol, trabzon'dan malazgirt'e sürgün ve hapis gitmişti. ve elden, bana yıkılma sakın adlı şiirini gönderdi. askerdi, yedek subay. bir subaya karşı gelmekten hapsedilmişti. muş'a gelen malazgirtli orhan adlı bir çocuk, ataol'un şiirini getirdi bana. ben de ona bir şiirle cevap vereyim dedim. ama nasıl yapacağım? hem askerlik hem şiir olmuyor? hemen bir formül buldum. diş çektirene üç gün istirahat veriyorlardı. ağzımda da kök dişleri vardı. dişçiye çıktım, üç diş kökü aldırdım ve üç gün istirahat aldım. üç gün uğraştım, didindim, ama şiir bitmedi. bitmeyince gene dişçiye çıktım, dedim ki; 'şu dişleri çek.' çürük olan ama tedaviyle kurtarılabilecek olan iki dişimi çektirdim. dolayısıyla üç gün daha dinlenme imkânı doğdu ve altı gün içinde şiiri bitirdim."

röportajında ''bunu, ataol behramoğlu biliyor mu?'' sorusuna ise şöyle cevap veriyor:

''bir televizyon mülakatında, mektuplarımız kitap olarak yayınlandığı sırada, doğan hızlan’ın programında bunu anlattım. ataol hayretler içinde kaldı. çünkü ona fazıl hüsnü dağlarca “şiir için ne feda edebilirsin?” diye sormuş, “mesela kolunu kesebilir misin?” ataol, “fazıl hüsnü’nün sorusuna cevap olabilecek bir şey bu” dedi. sonra o şiirler, ikimiz de henüz terhis olmadan yayınlandı, yeni dergi’de. o günün şiir ortamına göre, sansasyonel bir olay idi. i̇ki şiir yanyana konulmuştu…''
''sana durlanmış kelimeler getireceğim
pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler
kelimeler, bazıları tüyden bazısı demir
seni çünkü dik tutacak bilirim
kabzenin, çekicin ve divitin
tutulduğu yerden parlayan şiir.

zorlu bir kış geçirdim, seninki gibi neftî
acıktım, bitlendim, bir yerlerim sancıdı
sökmedi ama hoyrat kuralları faşizmin
çünkü kalbim aşktan çatlayıp yarılırdı.
her sabah çarpışarak çekilirdi karanlık alnacımdan
acılar bile duymadım kof yürekler önünde
beynim her sabah devrimcinin beyniydi
ayaklarım donukladı gelgelelim
sağlığın yerinde mi?

yaraların kabuğu kolayca kaldırılıyor
halkın doğurgan dünyasına dalmakla
onların güneşe çarpan sesini anlamayan
dört duvarın, tel örgünün, meşhur yasakların sahipleri
seyir bile edemezken içimizdeki şenliği
yılgı yanımıza yanaşamazken
bizi kıvıl kıvıl bekliyorken hayat
yıkılmak elinde mi?

boşuna mı sokuldu bankalara
petrol borularına kundak
kurşun işçinin böğrünü boşuna mı örseledi
varsın zındanların uğultusu vursun kulaklarımıza
yaşamak
bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki.
bu yürek gökle barışkın yaşamaya alışmış bir kere
ve inatla çevrilmiş toprağın çılgarına
yazık ki uzaktır kuşları, sokaklarıyla bizim olan şehir
ama ancak laneti hırsla tırpanlayamamak koyuyor insana
öpüşler, yatağa birden yuvarlanışlar
sevgiyle hatırlansa bile hatta.

köpüren, köpürtücü bir hayatın nadasıdır kardeşim
bütün devrimcilerin çektikleri
biliriz dünyadaki yorgunluk habire mızraklanır
dağlarda gürbüz bir ölümdür bizim arkadaşlarınki
pusmuş bir şahanız şimdilik, ne kadar şahan olsak
ama budandıkça fışkıran da bizleriz
ölüyoruz, demek ki yaşanılacak...''