neyin feryadı – dertli sözlük
bir gün, rasulullah efendimiz (s.a.v) hz. ali (r.a) ile sohbet ederken, kimseye anlatmaması şartıyla ona ilahi aşkın sırlarından bahseder. hz. ali, efendimiz’den öğrendiği sırların ağırlığı altında adeta ezilir. taşıyamaz olduğu bu hal onu alır, medine şehrinin dışına kadar götürür. ne kadar zamandır yürüdüğünü bilmediği çölde, yolu suyu çekilmiş bir kuyuya varır. gönül dünyasına akmaya devam eden ilahi sırlar benliğine sığmaz olduğunda hz. ali dayanamaz artık, feyiz ve muhabbetle bezenmiş duygularını kupkuru kör kuyuya döker. hz. ali’nin dilinden dökülen sırların güzellikleriyle dolan kuyu da coşarak deruni bir heyecanla sel olur taşar. taşan suların bereketi ile kuyunun etrafında bir bir kamışlar boy verir.aradan günler geçer ve kuyunun başına bir çoban gelir. kamışlardan birini keser. kestiği kamışın gövdesine çeşitli yerlerinden delikler açar. sonra dudaklarına götürüp üfler. çoban nefesini verir vermez kamıştan aşıkane inleme ve feryat sesleri yükselmeye başlar. kamış her işiteni hayran bırakan seslerle birlikte ününü de yaymaktadır.efendimiz, kalbe vecd ve heyecan veren bu sesleri duyunca işin aslını anlar. hemen hz. ali’yi çağırıp “sana anlattığım sırrı açıkladın mı?” diye sorar. hz. ali “evet, ya rasulallah! o yüce sırrı kalbime sığdıramadım. suyu çekilmiş bir kuyuya söylemeye mecbur kaldım” diye cevap verir. mevlana’nın aktardığı bu hikayeye göre o kuyunun etrafında boy veren kamışlar “ney” diye bilinir. uflerken aglamakta o sırrı arzulmaktan kaynaklı mıdır bilmiyorum? neyimin ustunden akan gozyaslarim ona verilen sırdan mi benim hissiyatimdan mı...ben dedigime gore maharet neyde....huuuuuuu....ruhum yoruldu
i̇nsan ezelde, bezm-i eletse rabbinin huzurunda ve o’nunla birlikte idi. bu dünyaya gönderilmek, hele beden kalıbı içine girmek bir nevi ayrılıktır. asıl vatandan uzak düşen kimse ayrılık acısı ve elem duyar. eski vatanda mutluluk ve ferahlık içinde idiyse üzüntüsü daha da artar. cenab-ı hakk’ın huzurunda bulunmak, o’nun hitabına mazhar olmak elbette büyük mutluluktur. gönül ehline göre gerçek vatan orasıdır. uyanık insan nefsin tuzağı ve dünyanın aldatıcılığından kurtulup kemale ererek, tekrar aslı vatanına dönmedikçe, yani saadetler içinde rabbine kavuşmadıkça feryat ve figan dinmez. ona göre burası gurbet diyarıdır. ney de böyledir. o da sulu ırmaklarda genişlemekte, sürur içinde cana can katan rüzgârlarla sallanmakta ve kendi dilince zikr ü tesbihde idi. bir gün ansızın kader kılıcıyla yerinden koparıldı. nice zaman ayrılık ateşinde kurudu, bağrı delik deşik edildi, bunca riyazet ve mücadeleden sonra kâmil bir üstada erişti. onun nefesiyle birleşip onun sırrına mazhar oldu, dilsizken ses çıkarır hale geldi. i̇ç hallerinden, geçmiş macerasından ve gizli sırlarından haber vermeye başladı. vatanından ve dostlarından ayrı ve uzak oluşunun hüznüyle içinin derinliklerinden anlatmaya, hikâye etmeye koyuldu.“dinle neyden nasıl hikâyet ederayrılıklardan şikâyet eder.”mevlana