muhayyer münacaat – dertli sözlük
bir (bkz:ahmet murat) şiiridir.allah'ım biraz konuşabilir miyim bağışlakonuşuyorsun sen, duymuyorum ben ah bağışlaben de konuştum çok, çoğu boş, boşlukları doldurdumyarım kalmış bir çay gibi soğuttum kendimi,i̇çime şeker attın, tatlanmadım yineseni anlayamadım, tişört yazıları, sokak isimleri,plaka harfleri, medet umdum tümünden, bir tıkız idrakle tıkandım,yağmurları anlamadım, karlarda üşüdüm, bilirsinşemsiyeseverim, o uçarı, o gizemli şiirseverler aksinelodosta başım ağrır, malum sinüzit, alerjim de var yağmura iyi mibenden şair yaptın ya, bu senin kudretin, memnun musun desemsana seslenmeye yarıyor, memnunum bense.kelimeleri sevdim, yabancı kelimeleri de, düşman olanlarını bilebazılarında bir tarçın kokusu, bazıları hurma gibi ezildi dilimde, kimi bir kasımpatı patladıonları tuttum içimde, bazılarını salsam da hindiba gibi göğegöğe o bedevi gibi baktım, allah gökte diyen, ümmi, müsterihgöğü sen yazdın, okuyamadım ben, dillerimde bir reçineaklımda kalp fikirler, kalbimde bir yer keşke cemalinin çiçeğineallahım, beni biliyorsun, bir mutlu son yazdın mı bana, deyiver şu kölenebazı repliklerimi unuttum, bazı rolleri çaldım, sahnede uyukladımama şimdi geldi de sırası bir müjdenin, bir armağanınkullanmadığım kelimelerim var, saklamışım andıkça kamaşmışımkayıp dillerin arasından çekip çıkarmışım, kör hafızların lehçelerinden,sabahki taarruz için biriktirilmiş sözlerden, istiklal marşlarından,unutulmuş dervişlerin dağarından, vasat alimlerin notlarından,aşka yeteneksizlerin ezberinden, okunmayan yazarların defterinden,bütün o sözcükleri topladım, oturdum kumar masasınadünyanın en tuhaf eli bende, talihim bir ucundan tutuşuyor, görüyorumbatmak üzere geldim, imha edesin şu beni, kullanıp atasınirmaklar geçirmeyesin, sallardan itesin, tenha koyasınsenden gayrısına kaymasın gözlerimin ne akı ne karası diyemusa nebi geliyor aklıma, konuştun kırk gün onunlayüce sözcükler, yalçın buyruklar, tok ünlemler,dağın yatağında bir sıtma tam kırk gün soludui̇ncirleri balladı bir balad, kekikleri tütsüledisenin kelam mızrağınla kıvrandı yeryüzü biteviyemusa nebiyi dinlemek isterdim indiğinde o dağdani̇lk sözcükleri koparmak o kekeme, o göksel dilindeno kekeme, o dili reddeden dilindengözlerini görmek isterdim kırk gün şarap küründen geçmişsoylu dertlerle demlenmiş sesini, sevgiliden koparılmış alınmış gözleriniellerinden öpmek isterdim, iki söğüt dalı gibi sarkmış sanki göktenkonuştun sen onunla, pişirdin onu kelamın tuzuyladilinden geçirdin elektrikli balıklar aktı tarih aktıfikrini doldurdun bütün senden kaçış olmadığıylasenden kaçış olmaması iyi haber, yüce haber, son haberuykudan sonraki uykuda gibi düşüyorum kollarınatürlü dillerde senin isimlerin yüzüyor, bazıları aşina, görkemle çınlıyor bazılarıharfleri yıldırımlar gibi biçiyor isimlerinsatırlar karışıyor, ağızlar kamaşıyor, sanki gelmişsintürkçe türkçe değil artık, âramca o değilsuhuf dillerinden kalıntılar, bazı nebi sesleri akdeniz kıyılarındankalyonları dolduran rüzgârlara bakarak fısıldanmış gipgizli isimleryılanların uykularını bölmüş bir haşmetten tortularbüyük orgun tuşlarına mecalsiz düşen bir keşişin son nefesisararırken çıkardığı sesler üzümlerinhepsini derliyor göğsümde bir mağarabütün büyük mağaralara, bütün suskun münzevilere, bütündağ başlarını tutmuş veli ruhlarına, çile çekmiş ve mutlu tümü dehepsinin yuvalandığı mağaralara açılıyor mağaramyaktıkları sandal ağaçlarının kokusu burnumda, sarındıkları geyik postununyiyemedikleri ekmeğin kokusu, oruçlu ağız kokusuhepsini içime çekiyorum, sana dillerden dil beğenmek içinbütün isimlerine yetsin soluğum için, için, içinbu dizeleri gidip okuyacağım dağ kovuklarındabir dere kenarında, toplayacak balıkları başınasümbüller eğilecek duymak için senin isminidere kıvranacak belki düştüğü cezbedeşairmişim, bakacağız şair miyimbüyük bir harman yapabilirsem kederden ve ümitteno zaman şairimdir zannımca, akıl ve cezbe iç içe geçincekalbin oyuklarında kımıldayınca senin aşkının tırtıllarışarkılarda hülya diye bir şey geçiyor, radyodan bir iki damla kan geliyorşarkıcı kadının sesi çubuk kraker gibi kırılıyor, duyuyorumhayatla aynı otobanda kapışmak istiyorum acilenemniyet kemerini söküp atmak, hız sınırını taşmak, kafa kıyak, yalnayakama mani oluyor şarkılarda geçen hülyaduraklatıyor, her endişeyi tıkıyor mafsallarımamafsallarımda sonbaharın son günleri ağdalaşıyor birdensarı yapraklar acılaşmış, onu süpüren asgari ücretli daha acıymışbütün bu mevsimler yaşanmasın gibi bir uzay istiyorum bensedonuk, hissiz, zamansız bir boşluksade senin isminin uzak bir yıldız gibi gömüldüğüi̇sminin zonkladığı bir karanlık sade şu kırklı yaşlarımdaya peygamberlik yaşımı latteli pastayla kutlayan öğrencilerim,nasılsınız?ayetleri duyuyordum fez’de açık pencerelerdenşehri her sabah yıkıp yeniden kurma ayetleripeygamber adları dağılıyordu sokaklara alacakaranlıktamelekler inmiş, firavunu boğmuşuz, elimizde kutsal tabletler kutsal patikalardayızzeytin yapraklarından sakızlar ağzımızda, deveye hayranlıkla doluyuzsenin ayetlerin havai fişekler gibi yakıyordu sokakları allahu ekberasli insana dönmüşüz, nefsimizle kapışmaya hazırız gibiydi her şeymeczupları gömdük sanırım, birer bomba gibi gezerlerdi pazarları oysahayatta bir sekte olup iterlerdi hayatı hayata.kendimi nelerle avutuyorum bir bilseniz (sen biliyorsun)aşıklarının öykülerini okuyorum, inanıyorum bütün o delilerinesuskun, başı önde ve düşünceyle dolu her biriçalmışsın ya onları sen obalarından, çadırlarındandilleri kımıldayınca belli belirsiz, isminin incileri sekiyor yerlerdeseninle anıları var gibi, ama saklıyorlar nedearanıza giremem zannımca, dönemem de geriya ben nereye aidim, ey benlerin ey nerelerin sahibi!