demokratik islam – dertli sözlük
konuya, demokrasi teriminin zaten fazlasıyla ütopik olan tanımından yola çıkarak başlayalım.

demokrasi, "beraber yaşamak için bir araya gelmiş insanların tamamının, yönetimde söz hakkı olması" demektir. bu yönüyle demokrasi ve islam terimlerinin bir arada kullanılması daha işin en başında saçmadır. çünkü islam, her şeyden önce yaratıcıya bağlılığı ve koşulsuz itaati emreder ve tanrı - kul ilişkisinde "demokrasi" kavramını koyabileceğiniz yer yoktur.

konuyu, müslüman - devlet ilişkisi üzerinden irdeleyecek olursak yine "demokrasi" kavramını koyabileceğiniz yer yoktur. çünkü kur'an-ı kerim'de yer alan nisa suresi 59. ayette "allah'a, resulüne ve aranızdan kendilerine otorite emanet edilmiş olanlara itaat edin..." denilerek, demokratik beklentilerin önü kesilmiş ve ister "akil insanlar" deyiniz, isterse "ulular meclisi" deyiniz, işinin ehli emir sahibi alimlere itaat etmek şart koşulmuştur.

tabi burada kimileri "bu akil insanları müslümanlar seçerse sorun kalmaz" diyebilir, ancak günümüz demokrasi anlayışı ile bu söylenilen aynı çizgide buluşmamaktadır. çünkü mevzumuzun "islami" yani "din odaklı" bir yönetim olacağı gerçeği, demokrasi sisteminin ruhuyla uyum sağlamamaktadır.

tüm bunların yanında, hiç bir ülkenin homojen olmaması ve din olarak islam'ı seçenlerin de, aynı düşünce ve ruh dünyasına sahip olmaması, demokratik bir sistemin islam içinde geçerli olamayacağını ortaya koyar.

islam gibi, bir otoriteye bağlılığı isteyen dini, demokrasi sistemine zorlamak; ya islam'ın kendi öz değerlerinden ödün vermesiyle ya da demokrasiye yeni bir don biçilmesiyle sonuçlanacaktır. en nihayetinde ne islam, islam olarak kalacak; ne de demokrasi demokrasi olarak devam edebilecektir.

özetle, "demokratik islam" kavramı içi boş, hamasi bir söylemden öte değildir. bununla beraber ne islam insan fıtratı için zor ve yaşanmazdır; ne de demokrasi insan için biçilmiş kaftandır. her şeyden önce islam'ı ve öncelediklerini iyi anlamak, islam hakkındaki yanlış inanışları yıkacak ve "demokratik islam" gibi boş hülyaların peşinde koşturmayı bıraktıracaktır. aynı şekilde "demokrasi" denilen sistem, getirileri ve götürüleriyle tam olarak değerlendirilebilse, toplumların nihai kurtuluş reçetesinin de bu olmadığı görülecektir.
islam kendi içinde demokrasiyi barındırdığına göre ayrıca demokratlaştırmaya gerek olmayan.anlatım bozukluğuna örnek ifade.
demokrasinin başlı başına bir kurum olduğunu bilmeden yazılan çizilen bir ibare. demokrasi denilen kavram, başlı başına bir kurumdur. özgürlük tanımıyla, yönetim sistemiyle, ekonomik kriterleriyle başlı başına bir kurumdur. halbuki müslümanların kendi tanımları, ekonomik kriterleri, kendi yönetim anlayışları vardır, olmalıdır.
light zina tarzı i̇slamı ılımlaştırma hareketidir.demokrasinin bir maddesi i̇slama uyacak diye şeriat demekten vazgeçip amerikalıların istediği bu kavrama mı dönelim.
islamin başına sonuna sağına soluna bir şeyler getirince kavram çatışması kaçınılmaz oluyor. islamcı, siyasal islamcı, antikapitalist müslüman, demokratik islam vs. islam hayatın her alanını tanzim etmek iddiasindadir, kendi kanunlarini, kurallarini, hayat tarzını içerir. hristiyanlıktan farklı olarak siyasetten ictimai hayata kadar her alanda kurallar koyar. kendi şeriatı vardır.

demokrasi köken itibariyle batili bir kavramdir. antik yunan'da demokrasiye kötü manalar yüklenmiş, avam halkın yönetimde söz sahibi olması istenilmemistir. daha sonraki krallik dönemlerinde de bu anlayışın devam ettiğini, feodal dönemde aristokratların yönetimde yavaş yavaş söz sahibi olmaya başladığını göruyoruz. özellikle yükselen burjuvazinin yönetimde söz sahibi olmak istemesi fransiz devriminden sonra mutlakiyetçi avrupa ülkelerinde demokratik eğilimlerin çıkmasına neden olmuştur. ingiltere ve hollanda'da zaten krala karsi parlemento devrim öncesinde de güçlü idi.

montesqieu dogu kralliklarindaki yönetim biçimini despotizm olarak nitelendiriyor. osmanli devleti icin, yönetimin belli bir ailede olmasi ve kul sistemi ile padişahin "kölelerinin/kullarının" yönetici olmasi ona gore osmanlı'yı despotik bir mutlakiyet rejimine dönüştürüyordu.

demokrasi kavrami üzerine yazdıklarıyla çok itibar gören tocqeuville amerika'da demokrasinin gelişmesini sivil toplum geleneğinin güçlü olmasi ile iliskilendiriyor. ona göre amerika'da bir problem ortaya cıktığında insanlar bir araya gelip kendi imkanlarıyla sorunu çözmeye çalışırlarken, fransa'da bir problem ortaya cıktığında insanlar hemen devlet nerede diye isyan etmeye başlıyorlardı.

kıta avrupasında ise ikinci dünya savaşı sonrası ve özellikle soğuk savas sonrası demokratik duzenin artik bir norm olarak kabul edilmesi gerektiği gorüşü yayginlaştı. faşist rejimler ve sovyet tecrübesi sonrası liberal tezler bu anlamda güçlendi.

islam dünyasında ise , osmanlı baglaminda bahsettiğimiz manada bir sivil toplum geleneğini göremiyoruz. gelişmiş bir burjuvanin olmaması da osmanlı'nın merkeziyetçi bürokratik yapısını ön plana çıkartıyordu. bu anlamda meşrutiyet deneyimlerinin her ikisi de aslında padisah hazretlerinin tebasina lutfundan ibaretti. yoksa her iki deneyimde de ne demokrasi isteyen geniş halk kitlelerinden ne de böyle zengin bir ekonomik sınıftan ve onun demokratik taleplerinden bahsetmek mümkün değil.

özellikle bu dönemde namık kemal gibi aydınlar demokrasi, meşrutiyet meclis gibi kavramlari islam'daki şura ve biat kavrami ile ve dört halifenin seçimle iş başına gelmesi ile açıklamaya çalisarak aslında bunların islam'da zaten var olduğu iddiasını kanıtlamaya çalışıyorlardı.

osmanli sonrasi islam dunyasinin karşilaştığı travma hali musluman toplulukların demokrasi ile ilişkilerini sorunlu hale getirdi. hem bahsettiğimiz sivil toplum geleneğinin olmamasi, hem coğu islam ülkesindeki sömürgecilik faaliyetleri bu toplulukları bati ülkelerinin kuklası diktatorlukler haline getirdi.

hali hazirda demokrasiye yaklasim konusunda muslumanlarin tavri cok onemli. fikir ayrililklarinin bir cogu da buradan kaynaklaniyor. gannusi gibi modern dusunurler demokrasi ile islamin uyumlu oldugunu savunurken, radikal selefi hareketlere yakin olan gorusler demokrasinin basitce bir yonetim tedbirinden ibaret olmadigini ve allah'in kanunlari yerine beseri kanumlari ikame etme amaci guttugunu iddia ediyorlar. demokrasinin din oldugu, secimlerde oy vermenin sirk oldugu gibi bana gore cok anlamsiz iddialarda bulunuyorlar. bunların düşünce dünyalarını ben çöl bedevilerinkine benzetiyorum.

demokrasinin bir araç oldugu görüşü burada daha mutedil ve yerinde bir anlayış. islam ülkelerinin kalkınabilmesi, dünyayla ve diğer islam ülkeleri ile entegre olabilmeleri, insan haklarının ve adaletin yerleşebilmesi için bence olmazsa olmaz. demokrasinin olmadigi sözde islami yonetimleri yaklaşık bir asirdir tecrube ediyoruz, ümmete hiçbir faydası dokunmadı. bu anlamda türkiye tecrübesi çok kıymetli. gayri müslimlerin ve azınliklarin haklarının korunması açısından demokratik yönetim iyi bir araç. fakat mükemmel olmadığı malum. tamamen islami de degildir, fakat dünya düzeninde var olmanın başka yolu yoktur. demokrasi yönetimin kan dökülmeden değiştirilebilmesine imkan tanır; bu anlamda toplumda huzur ve istikrarın sağlanmasında iyi bir araçtır. müslümanlar azınlık durumunda düşse bile gelişmiş bir demokraside haklarının yenmeyeceğinden emin olurlar. islam'ı yaymak için veya islami bir düzen fikrini yaymak için engellerle karşılaşmazlar. bu konuda bir dönem islami camiada medine vesikasi üzerinden farklı dinlerden insanların bir arada yaşadığı çok hukuklu islam toplumu anlayışı tartışıldı. aslında cok verimli bir zeminde tartişılmadi ama siyasi gerçekligi olmayan iyi bir islami ütopya idi. bu yuzden demokrasi ile islam toplumlari barismadan pek yol alınabilecegini sanmiyorum.

bugun ihvan gibi halka dayali hareketler gücünü korurken radikal selefi hareketler terör örgütleri kurarak bati ülkelerinin maşasi oluyor. kasabalarda kurduklari sozde emirlikleri batı ülkelerinin uçakları bombalayınca şeriat tatbik ettiklerini iddia ettikleri emirliklerini bırakıp kaçmak zorunda kalıyorlar. böyle kıt bir anlayış islam'a çokça zarar veriyor. ehveni şer olan demokrasi bu anlamda tercih edilmeli diye düşünüyorum.