öztürkçe – dertli sözlük
dilbilimcilerinin eski türkçe dedikleri, türkçe'nin en yalın hali.

günümüz türkçesinde (başta arapça olmak üzre farsça ve batı dilleriyle etkileşim sonucunda) bir tarih ve kültür birikimi vardır. öztürkçe ise orta asya kökenlidir.

(bkz:öztürkçe kelimeler)
1930'lu yıllarda başlayan ve öztürkçe'ye dönüş çabası ile epey uğraşılan güzelim dilimizin iğdiş edilmiş hali.

arapçadan, farsçadan, ingilizceden, fransızdan, ibraniceden ve dahi bir çok dilden 'fethettiğimiz kelimeler' öztürkçe ile yer değiştirecek, herkes öztürkçe konuşacaktı. dergiler çıkartılmış, dernekler kurulmuş, devlet kurumları harekete geçmiş. uzun yıllar geçmesine rağmen hedeflenen olmamış sadece kullanılması uygun kelimelerin bir kısmı diğerlerine eklenmiş.
1930'larda ciddi şekilde üzerinde mesai harcanmış, daha sonra bu işi başlatanlar dile verdikleri zararın farkına vardıklarından işi biraz daha farklı boyutlara taşımışlardır. arapça farça kelimeleri sözlüklerden atmamak için bunların türkçe kökenli olduğu tezlerine yoğunlaşılmıştır. işin vahametini anlamak için m.kemal'in 1936'da diplomatik bir toplantıda yaptığı konuşmayı inceleyelim;

avrupa'nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları olarak baysak, önürme, uygunluk kıldacılari olmuş bulunuyorlar; onlar, bugün, en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar: baysal utkusu’.

(*)

evet reformcular arasında en zekileri ve eski dili en iyi kullananlardan birisi m.kemal olduğu için herhalde bu merhaleden sonra işin komikliğini anlamış ve eski dili kullanma alışkanlığına kısmen geri dönmüştür. fakat kelime uydurma çalışmaları tdk tarafından devam etmiştir.
genç bir yazar olan metin acıpayam'ın bu mevzuda akademya dergisinde çıkmış harika bir yazısı var. okumanızı tavsiye ederim. -- iktibas --“meşhur” kelimemizi attınız “angın” dediniz, “cazibe”mizi attınız “çakerge” dediniz. öyle ki, diktatörlüğünüz altında başka bir parti ve rakib olmadığı için, 27 yıllık (1923-1950) firavunî düzeniniz içinde, millet olarak ne meşhurluğumuz kaldı, ne de cazibemiz… ingilizler, beş yüz bine yakın kelimemiz var diye övünür ve tarihî süreçlerine dahil olmuş her kelimeyi kültür hazinelerinin kıymetli bir unsuru olarak muhafaza ederken, sizler ne yaptınız: tenkid, tâ’riz, tâyib, te’dib, tazir gibi kelimeleri attınız ve bu kelimelerin tüm nüanslarını katledip, “eleştiri” dediğiniz orta malı bir kelime icad ettiniz. beş kelimemiz gitti, yerine bir kelime geldi… tâdil, tebdil, tağyir, tahvil, kalb, tebeddül, tegayyür, tahavvül, istihâle, inkılâb gibi kelimeleri ve tüm nüanslarını attınız, “devrim”i icad ettiniz. on harika kelimemiz gitti, yerine “devrim” geldi. bir lisan ancak bu kadar fakirleştirilebilirdi doğrusu. türkçemizi bu kısırlaştırma hareketiyle, kelâmın lezzeti de uçup gitti ayrıca. “sebeb” kelimesi yerine uydurdukları “neden” kelimesinin neler götürdüğünü büyük doğu mimarı’ndan gösterelim dilerseniz: “bais oldukları uydurma dil belâsının öz âmili gizli bir sâik belirtirken, bu müessiri anlamamaktaki sebep nedir?” işte onların türkçesine tercümesi: “neden oldukları uydurma dil belâsının öz nedeni gizli bir neden belirtirken, bu nedeni anlamamaktaki neden nedir?” (metin acıpayam, harf-dil devrimi etrafında)-- iktibas --