eğitim sistemi – dertli sözlük
günümüzde hala tam anlamıyla oturtulmamıştır. bu şekilde öğrenciler de eğitimlerini var olan sistem ile sürdürememektedir. eskiden medreselerde, öğrenciler hocalarını, hocalar öğrencilerini seçerlerdi. ve hoca, sahip çıktığı öğrencisinin eğitim hayatı boyunca yanında olur, onu yetiştiririrdi. şimdiki sistemde, başlangıcı yapan hoca, vazifesini sıklıkla mesai arkadasına devrediyor, ne hoca öğrencisini, ne öğrenci hocasını seçebiliyor. bu yüzden yarım yamalak öğreniyor öğrenciler her bilgiyi..
eğitimi düzenleyen sistemdir. her sistem belli bir felsefe üzerine oturur. felsefeyi değiştirmediğiniz yada kendi felsefenizi üretmediğiniz sürece hiçbir sistemi değiştiremez yada olumlu katkıda bulunamazsınız. bizim en büyük sorunumuz bu. eğer eğitim sistemini değiştirmek istiyorsak, öncelikle kendi eğitim felsefemizi oluşturmalıyız. ki istediğimiz eğitim sistemine ulaşabilelim. biz hep yüzeysel değişikliklerle ve tedbirlerle eğitim sistemimizi düzeltebileceğimiz ve koruyabileceğimiz ümidini taşıdık. halbuki bu anlayış eğitim sistemini daha da içinden çıkılmaz, karmaşık, bir o kadar da mantıksız hale soktu. bizler ne tip bireyler yetiştirmek istiyoruz, nasıl insanlar olacak bizim yetiştirdiğimiz insanlar buna karar vermeliyiz öncelikle. bizler pozitivist inançtan uzak, herşeye akılcı bakan bireyler mi yetiştirmek istiyoruz, yoksa inançlı kültürüne saygılı, geçmişiyle barışık, moderniteye bir o kadar da tepkili bireyler mi yetiştirmek istiyoruz? bu ayrımı iyi yaptığımız zaman sorun çözülmüş olacak.
bilim bizim dinimizle çelişmez. bilakis dinimiz bilime değer verir. avrupalıların rasyonalist ve pozitivist olmalarındaki sebep, kilisenin bilimi adeta şeytan oyuncağı gibi görmesi ve bilim adamlarını aforoz etmeleri sonucu, çözümü dini tamamen reddetmekte bulmuşlardır. oysa bizim böyle bir sorunumuz yok. yani bizim rasyonalist ve pozitivist olmamız sadece batı özentisidir. öncelikli şu çürümüş fikirden vazgeçmeliyiz. modernizm kültürel manada ilerlemek değildir. daha modern olmak daha teknolojik olmak değildir. çağdaşlık bize bilimsel ilerleme getirmemiştir. öncelikli bu anlayışı felsefemizden çıkarmalıyız. bu sayede daha sağlıklı düşünmeye başlayacağız. çağa ayak uydurmak çözüm değildir. bizim sorunlarımız ancak, bizim kendimiz tarafından ortaya konacak felsefeler, çözecektir.
(bkz:eğitim felsefesi)
evvvela tartışmalarda bahsi geçen sorulardan yanlış olanları şunlardır;
1. biz nasıl bir nesil yetiştirmek istiyoruz?
2. nesli nereye yöneltmek istiyoruz?
3. eğitim sistemi neden istediğimiz gibi gitmiyor?

şahsımca, bu yanlış olduğunu düşündüğüm soruların çürüklüğü altındaki niyetten kaynaklanıyor. üstelik bunu aydın veya anlayış timsali dediğimiz köşe yazarı ya da yorum erbabı insanlarımız yapıyor.

birinci yanlış sorunun alt metni ; "neslin şekline biz, şimdiki kafamızla karar vermeliyiz."
bu alt metnin ortaya koyduğu gerçek ise, aydın tabiri ile anılan kitlenin eğitim ve öğretim
alanında dikteyi savunduğudur. bir nesli kalıptan geçirmek fikri farketmeden sarmıştır. kimse topluluğu ya da bireyi prosedür denen kalıpla şekillendirme hakkına sahip değildir. bireyin yatkınlığı, neyi iyi yaptığı, neye dikkat ettiği ya da genlerinin nasıl bir yönteme müsaade ettiğini gözardı ettikçe tek tip fikir sahibi gruplar üreten fabrikadan başka hiçbir şeye benzemezsiniz.evvel tanımlarda bahsedilen "öğrencinin hocayı seçtiği medrese kültürü"ndeki püf nokta budur zaten.hoca bilmese de öğrenci kendini bilir ve yakın hissettiğini tercih eder. günümüzde cemaat rekabetleri, abdestli kapitalizm derken onun da cılkı çıktı ama en azından hala bireye karar hakkı tanınıyor.


gelelim ikinci soruya ;
bir nesli yöneltmek fevkalade riskli ve büyük sorumluluk gerektiren davranıştır.bunu en iyi bilen nesiller biz olmalıyız herhalde. malum kişi tabuları,heykel mabudlar ve bir kişinin ilkeleri dikte edilerek büyüdük. ne oldu? kandırıldık! kuran'ın aşağıladığı milliyetçilik bile müslümanlığın gereği gibi gösterilip genlerimize kazındı.
bu yüzden bunu bize yapan nesilden şahsen davacıyım iki cihanda da...
ne yapmalı peki?
birini silah kullanmayı öğretmekle kime ateş edeceğini söylemek arasında fark vardır. sen bireye tabiatı, insanın yapısını, nefs, anlayış,fikir üretme ve tarafsız bakış, adalet gibi kavramları iyi aşılarsan birşeyi dikte etmene gerek yok. o artık fikir yürütme yeteneğini kullanarak seçimini yapabilir. kısacası toplu katliamdan sorumlu olmak gibidir bir nesle yön dikte etmek.

üçüncü soru ise ilk ikisinin toplam rezaletinin özeti niteliğinde. sen ya da siz kimsiniz ki, bir nesli şu ya da bu yöne götürmek gibi bir hakkı kendinizde görüp bir neslin adına karar veriyorsunuz? bu konuda tv ve gazetelerde yorum yapanlar zaten toplum,aile,birey anlayışına tecavüz etmiş medyada varolup popülerleşerek nasıl bir yapıya sahip olduklarını yeterince kanıtlamışlardır. yani bu kadar karganın klavuz olduğu bir nesilde burnumuzu kollamakta çok haklıyız. aslında daha uzun ve detaylı bir şekilde fikirlerimi dökmek isterdim ama aşkabat'ta internet ile parmakların donmayacağı havayı bulmak zor. üstelik telefon ekranından.
not : imkansızlıklardan ötürü bkz veremediğim ve düşük bozuk cümleler kurdu(ysam)ğum için özür dilerim. şartlara bağışlayınız.
sıkça eleştirilen ama çözüm getirmekten öte sınırsız özgürlük alanı gibi görülüp, daha da karmaşıklaştırılmaya çalışılan sorunlu sistemdir.
öncelikle eğitim sistemi ile öğretim sistemi sıkça karıştırılır. iki sistemde de bir hatanın olduğu açıktır. şimdi ikisinin de sorununa bir bakalım.
öncelikle eğitim sistemine ve talep edilen özgürlük anlayışına bir göz atalım. eğitim sistemi, insanların temelde olaylara nasıl bir bakış açısı geliştireceğini, nasıl bir düşünce sistemini belirleyeceğini, hayatında kimi yada kimleri örnek alacağını, düşünce sistemi dahilinde nasıl bir fikriyata sahip olacağını belirleyen, düşünce yapısının bünyesindeki örnek şahısların en bariz karakter tahlillerini de içinde bulunduran ve bu haliyle karakter oluşturma davası güden bir sistemdir. eğitim sisteminin tabiatı bunu gerektirir. ahlak kriterleri her toplum için farklıdır. evrensel bir ahlak kriteri olamaz. eğer ahlakı din eksenli düşünürsek, evrensel olarak kabul edebileceğimiz tek ahlak anlayışı islam ahlakıdır. bunun çok farklı nedenleri olmakla beraber, genel hatlarıyla veda hutbesi'nde anlatılmıştır. eğitim karakter oluşturur. kişilik meydana getirir. bu haliyle bu sistemde özgürlük talep etmek, aslında kişiliksiz, kimliksiz bireyler istemek demektir ki günümüz sorunlarının başlıcalarındandır. bu haliyle şu yargı "bir nesli yöneltmek fevkalade riskli ve büyük sorumluluk gerektiren davranıştır." kendi içinde çelişkilerle doludur. eğitim sistemi dahilinde nesillere yön verilmelidir. aksi halde her birey kendi yolunu seçecek ve gönül birliği kalmayacaktır. mevcut sorun da zaten budur. osmanlı'da eğitim sisteminin çökmesindeki sebeplerden bir tanesi de batı eğitim modelinin yani o sınırsız özgürlükçü modelin, eğitim sistemine taşınmak istenmesiyle meydana gelmiştir. halbuki eğitim sisteminden öte öğretim sistemi yenileşmiş olsaydı, şu anda yaşadığımız sıkıntıların birçoğu belki de olmayacaktı.
gelelim öğretim sistemine. öğretim sistemi, düşünce sistemini eğitim sisteminden almasına rağmen, kendi içinde çok farklı bir sistem teşkil etmektedir. karakteri oluşan bir birey, nasıl düşüneceğini öğrendikten sonra, öğretim sistemi içinde çeşitli pozitif ilimleri öğrenir. burada en önemli kriter bireyin nasıl düşüneceğini öğrenmesidir. klasik bir batılı gibi pozitivist ve akılcı mı düşünecek yani bütün değer yargılarını hiçe sayıp salt akılla ve bütün bilgilere hatta yaratıcının varlığına dahi şüpheci bir bakış geliştirecek bir düşünce yapısında mı olacak, yoksa toplumsal değerlerini gayet iyi bilen, geçmişiyle barışık, kainatı bir sanatçının sanat eseri olarak görüp tüm rastgelelikleri reddeden ve bu minvalde özgürce bilim geliştiren bir düşünce yapısına mı sahip olacak. evet elimizde mevcut durumda iki seçenek var: batılı düşünce yani pozitivist ve akılcı düşünce sistemi yada kendi kuracağımız düşünce sistemimiz. öğretim sisteminde yapılan hatalardan bir tanesi öğrencinin serbestçe meslek seçmesine engel olan anlayıştır. bu anlayıştan vazgeçilip öğrencinin kabiliyetleri doğrultusunda istediği mesleği yapması sağlanmalıdır. hatta bu konuda öğrenci cesaretlendirilmelidir. öğrenciyi seçmek yerine öğrencinin seçmesi sağlanmalıdır. (aslında öğretim sistemi diye ayrıca başlık açılmalı ve hatta öğretim felsefesi diye de bir başlık açılabilir.). bu konuda yapılacak çalışmalardan bir tanesi olan mesleki eğilim belirleme işlemleri ilkokul seviyesinde yapılmalıdır. buna göre meslek liseleri açılmalı lise eğitim süresi kısaltılmalı, bu kısalan süre üniversiteye kaydırılmalı, temel bilgileri lise de alan bir öğrenci üniversitede profesyonelce, branşlanmış bir şekilde öğretimine devam etmelidir. herşeyden azar azar anlayan birey anlayışı yerine, bir konuda tam manasıyla uzmanlaşmış bireyler yetiştirme anlayışı tercih edilmelidir. öğretim günlük hayattan kopuk değil-özellikle mühendislik bölümlerinde-bizzat günlük hayatla iç içe bir öğretim anlayışı tercih edilmelidir. her bireyin öğretim sistemi dahilinde öğretimini tamamlaması için zorlayıcı tedbirler kaldırılmalı, bunun yerine başarılı öğrencilerin ve öğretimini tamamlamak isteyen öğrencilerin öğretimi için efor sarfedilmelidir. öğretimini tamamlayamayan bireyler içinde ara eleman yetiştirecek kurs ve okullar açılmalı burada öğretim sistemi kısa peryotlarda düzenlenmeli ve bu bireylerin bu okullara veya kurlara gitmeleri sağlanmalı, hatta zorunlu tutulmalıdır. bu sayede çalışmak istediği sektörde yetişmiş olacağından istihdam esnasındaki vasıfsız eleman olma sıkıntısı da ortadan kalkmış olacaktır.
şimdi bizim sorunumuz eğitim sistemini ve öğretim sistemini aynı sistemler olduğunu kabul etmekten doğuyor. oysa eğitim sistemi farklıdır, öğretim sistemi farklıdır. bunların temel felsefeleri de farklıdır. olaya, dar çerçeveden ve sınırsız özgürlük anlayışından baktığımız müddetçe sorunları asla çözemeyiz. tam tersi bu sorunlar daha da dallanmış budaklanmış olarak önümüze gelir ve sonuç olarak bu şekilde kayıp nesiller yetiştirmeye devam ederiz. sonra da çıkıp adeta sızlanırcasına modernizm eleştirileri yaparız. daha sonra da bunlara kendimizce basit ve sığ çözümler buluruz, adeta bütün eğitim-öğretim sistemini baştan aşağı yenilediğimizi sanarız. veya çeşitli sloganlarla günü kurtarma peşinde oluruz. temel sorunumuz buradadır. biz artık slogan milleti olduk. ama bunu farkedemiyoruz. çünkü düşünmüyoruz. okuyoruz ama yine de düşünmüyoruz. bizleri hazır düşünceler işgal etti. birileri düşünüyor bizlerde onların düşündüğünü düşünüyoruz. okuduğumuz her kitap adeta daha da uyumamıza vesile oluyor, bu yüzden insanlara öncelikle nasıl düşünmesi gerektiği öğretilmeli. artık hegel'in diyalektiğinden, locke'ın özgürlük anlayışından, comte'nin üç düşünce sisteminden ve bunun uygulamalarından, descartes'ın akılcılığından, yine comte'un pozitivizm'inden ve hatta kant'ın o ruhsuz ve idealsiz pratik aklından kurtulmalıyız. sınırsız özgür değiliz. bizler bir yaratıcıya karşı sorumluyuz. sorumluluklarımız var. bu sorumluluklar kuru, idealsiz ve ruhsuz sorumluluklar değil. sorumululuğumuz bilakis büyük bir idealin ve vazife şuurunun ve hatta büyük bir aksiyonun bizlere yüklemiş oldğu sorumluluktur. bizler hayatlarımızdan yaratıcıyı çıkaramayız. insan hayatı buna programlı. insanın fıtratı bir yaratıcıyı kabullenmeye dayalı. bizler salt akılla düşünemeyiz. salt akıl görünmeyeni reddeder. oysa bizler bizler gücümüzü görünmeyenden alan bir milletiz. düşünce üçe beşe ayrılamaz. düşünce tektir. hedefin tek olması düşünceyi teke indirir. bu düşünce sistemleri bizim günlük hayatımıza öyle bir işledi ki, birçoğumuz bu düşünce sistemleriyle düşündüğünün bile farkında değil. sadece küçük bir kesim kasıtlı olarak bu düşünce sistemleriyle düşünmek istiyor. geri kalan kısım yani nasıl düşündüğünü bilmeyen kısım, tamamen bilgisiz vaziyette.
bu nedenle öncelikle insanları şu felsefe karmaşasından kurtarıp, insanlara kur'an ve hadis ışığında duru ve berrek bir düşünme kabiliyeti kazandırmalıyız. yani nasıl düşünmesi gerektiğini öğretmeliyiz.
türkiyenin eğitim sistemiyse temelden değişmesi gereken yıkılma tehlikesi olan darbeci bir sistemin darbeli apartmanı gibi ama her nedense temelden değiştirmek yerine üstüne kaçak kat çıkılarak geliştiği sanılan sistem .
şu anki eğitim sistemimizi özetleyen söz.
"i̇mansız ve idealsiz nesiller türettik. pusuda bekleyen yabancı ideolojiler setleri yıkılan ırmaklar gibi yayıldılar ülkeye." cemil meriç
öğrencileri yeteneklerine, ilgi alanlarına göre değil de önceden belirlenmiş kurallara göre eğitime tabi tutmak kadar yanlış bir sistem olduğunu düşünmüyorum.daha dört ya da beş yaşında ana okuluna başlayıp 22 yaşına kadar devam eden ve insanın ömründen ömür götüren ve sonunda işsiz kalma riskinin var olduğu bir sistem bilgili bireyler değil, depresif insanlar yetiştirme konusunda daha etkili oluyor malesef.