fakir edebiyatı – dertli sözlük
ele alacağım mevzu ilk etapta aklınıza gelen fakirlik edebiyatı değil. bu fakir başka fakir; şöyle ki:

son zamanlarda kullanımı hızla arttı. arapçada (b: düşünen, akleden, fikreden, fikir adamı) gibi manalara gelen fakir, farsçada derviş anlamında kullanım bulmakta. son zamanlardaki kullanım da bu minvalde dönmekte; ama işin ilginci söyleniş tarzı(üslup ses tonu vb.) bu manaları değil, "fakirlik edebiyatı"nı çağrıştırmakta, o kadar içten ve acıklı söylenmekte yani.

-bu fakîri de dualarında unutma.
-fakîrin eserlerini takip edesin.
-fakîr sana da dua edecektir inşallah
...
...

bilmiyorum sadece bana mı öyle geliyor; ama sizce de bu kullanım fazlaca samimiyet yoksunluğu içermemekte mi? kullanım şekli dahi sorunlu yav.
üstelik artık kendisine fikir adamı olarak bakanlar değil, müridleri de başlamışlar bu kullanıma, tam trajikomik hal almış.

hayr olsun inşallah ne diyeyim...
bir kavramı ve o kavramı kullanan insanları eleştireceksek evvele kavramın manasını bilmemiz gerekiyor.
sonra da o insanların kullanımlarına ve niçin kullandıklarına bakacağız.

fakir, dünyada arapça konuşulan hiçbir yerde düşünen, akleden, fikreden, fikir adamı manasına gelmez. o kelime mütefekkirdir. fakir, fakr kökünden türemiş olup, yoksulluk, muhtaç olma durumu manasına gelir.
fakirin, fikr kökünden türeyen fikir ile anlam itibarı ile hiçbir bağı yoktur.

samimiyette yoksunluğu içerdiği iddiasında bulunulan kullanım sebebine gelince,
fatır suresi 15. ayette rabbimiz der ki:
''yâ eyyuhen nâsu entumul fukarâu ilâllâhi, vallâhu huvel ganiyyul hamîd.''
meali: ey insanlar! siz allah'a muhtaçsınız(fakirlersiniz). allah ise zengin(hiçkimseye muhtaç değil) ve her hamde lâyıktır.''

ehli tasavvuf ayetteki fukara hitabından mülhem kendilerinden bahsederlerken 'fakir' derler.
kendilerine fikir adamı gözüyle bakma durumu da yok.
şimdi bu çok bilmiş ve karşı tarafı ezervari üslup niyeydi bilmiyorum; ama fe-kef-ra kökünden türemiş fe-kef-ye-ra-te (fakîr) çok düşünen manasına gelmektedir.
anlamın kullanımı ragıp el isfahani'nin müfredatında fe-kef-ra kısmında dipnotlarda görülebilir.

yani hiçbir bağı yoktur oldukça "bilmeden" söylenmiş bir söylem.

ikinci kısım ise bizzat yaşadığım gözlemlerden yola çıkarak oluşturduğum şahsi görüşümdür, hariç görüşler umur alanıma girmemektedir.
çok bilmiş ve karşı tarafı ezer bir uslup yok(öyle göründüyse özür dileriz)
fakat doğru bilgiye dayanmayan bir yorumla belli bir zümrenin (ki önceleri bütün alimlerin kullandığı bir ifade idi) uslubuyla ilgili tesbitler yapmamak lazım. en azından o zümre bunu nasıl ve niye kullanıyor bilmek lazım.
ha istismar edenler elbette vardır ancak insanlar kur'an-ı kerimi istismar ediyorlar. bu durum yüzünden kur'an'ı eleştirmek doğru mu?

fakir ile fikir meselesine gelince,

fakir: fe, kaf, ra
fikir: fe, kef, ra

görüldüğü üzre aralarında bariz bir harf farkı var. ve türkçede kullanılanı fakr kökünden türeyenidir.

fikr'den türeyen fakir, değil türkçe'de (türkçede hiç kullanılmaz.) arapçada dahi pek kullanılmaz. 1000 sene önce vefat etmiş bir zatın dipnotlarında geçen arapça bir kelime, türkçe ile ilgili bir meselede delil olmaz. (velevki bugün yazılmış olsun, arapçadaki bir kelime türkçe ile ilgili bir meselede delil kabul edilmez. kaldı ki kelimeler türkçeye geçerken bile anlam değiştirebiliyor. durum böyle iken türkçeye girmemiş bir kelimeyi delil göstermek yanlış.)

velhasıl türkçe düşününce fakir ile fikir'in hiçbir bağı yoktur, evet.

hülasa;
evet bu uslup istismar edilmektedir. bunun dalgasını dahi geçebilirsiniz.
ancak bunu genele yayamazsınız ve kullanım şekli sorunlu diyemezsiniz.
hepimiz fakiriz. ayetle sabit.
öncelikle şunu belirteyim o zaman, ben fakîrin günlük türkçede kullanıldığıyla alakalı bir iddiada bulunmadım. hatta rahatsız olduğum hususun da tam olarak günlük türkçedeki kullanıma benzeştirilerek kullanılması olduğunu belirttim. bu sebeple farkındalığımın olmadığı hususu mesnetsiz bir itham olmakta.

istismar hususuna gelecek olursam, önceleri bütün alimler kullanıyormuşsa ben ne öncesinden ne de yenisinden bir alim tanımamışım demektir. kaldı ki, şu ana kadar okuduğum kadarıyla, peygamberimizin de böyle bir kullanımına hiç ama hiç rastlamadım. hatta bu kullanımın tam tersi bir kullanımına rastladım ve benim birincil örnekliğim peygamberimdir. (*) durumu çok bilindik iki hadisiyle açıklayayım:

(b: birincisi,) peygamber mescitte su dağıtırken medine eşrafından olmayan bir adam çıkagelir ve peygamberi arar. peygamber olarak tahmin ettiği birkaç kişiyi dolaşıp sonuç alamayınca su dağıtan ve hizmetçi olarak düşündüğü adama sorar peygamberin kim olduğunu, peygamber "ümmetin/kavminin efendisi ona hizmet edenidir" der. yaptığı iş kölelere/hizmetçilere layık görülse de, o efendi olduğunun altını çizer, eziklik edebiyatı yapmaz yani. tabi yaptığı hizmetin kutsallığını da belirterek sahabeye de(*) bir göndermede bulunmuş olur. (burada belirtmek gerekir ki, peygamber bu hususta kendisi için ümmetin efendisi demiş olsa da, ashabıyla yaptığı konuşmalarda kendisi için bu ve benzeri diline pelesenk ettiği hiçbir isimlendirmeye gitmemiştir.)

(b: ikincisi) ise allah kuluna verdiği nimeti üzerinde görmek ister hadisidir, ki bunu paçavra bir kıyafetle dolaşan bir zengine söylediği de rivayetlerde geçer. eğer verilen nimet mal mülkse kul sanki fakir veya miskinmiş gibi dolaşamaz, onun durumunun iyiliği anlaşılmalıdır; tabi bu durum salt kıyafet olarak anlaşılmaz, kişinin o nimeti infak ederek de üstünde göstermesi gerekmektedir. aynı şekilde kişiye verilen nimet ilimse eğer, kişi bu ilmi gizlemez ve bunu başkalarına aktararak üstünde göstermek durumundadır.

ben bu iki durumdan şunu anlıyorum, kişi ne olduğunu önce kendisi bilecek –tabi “ne”liği kur’an ve sünnet bağlamında belirleyecek- ve bildiği bu kişi gibi davranacak. eğer alimse ben alimim diye kendi kendisinin tellalı olmayacak; ama sen misin diye sorulduğunda “ya aslında pek bilgim yok da, falan da filan da” gibi çakma mütevazı tavırlara hiç gerek yok. tabi bilmediğine de bilmiyorum deme kapasitesine de sahip olmalı.
ayet kullanımına gelirsek… önce anlamını bilmemekle itham olunduğum, sonra da türkçede kullanımı yok denen fe kef ra kökünden gelen fakîre laf edip, kullanımın bu olduğunu söylemek de ayrı bir alem tabi. kur’an’da fakirin en yaygın kullanımı infak ve zekat bağlamındaki ayetlerleyken ve halk anlayışında da bu anlamda anlam bulmuşken, bütün insanların allah indinde allah’a muhtaç olması gibi, sadece ayet bağlamında ele alınınca anlaşılan bir kavramın tek başına “bütün” alimlerce kullanılması baya manidar.

gerek fikreden gerekse allah’a muhtaç olma anlamında kullanılsın hiç fark etmez, toplum indinde fakirin anlamı gayet sabittir ve bu sabit anlamın dışında yapılan kasti kullanımlar şahsıma hiç samimi gelmemektedir. madem herkese ait olan bir sıfat olduğu için alimler tarafından kullanılıyorsa bu fakir, allah insana ayetlerde aceleci, cahil vb. olumsuz ifadelerde de bulunmuşken, ya da “abd” bağlamında hepimizin allah’a köleliği sabitken, bu kavramlar neden ilgilerini çekmemiş ve bu kavramları şahıslarında isimlendirmemişler diye de merak etmedim de değil hani. (ve bence köle kullanımında, fakir kullanımından daha fazla mütevazılık var)

sonuç olarak her insan kendini, kendine nasip olanı ve imkanları dahilinde neler yapıp yapmadığını bilmeli ve bu farkındalıkla yaşamalıdır, insanlar da bu minvalde karşısındakini tanımalı ve ona göre münasebet kurmalıdır derim.
allah kuran'da, ''yâ eyyuhen nâsu entumul fukarâu ilâllâh'' buyuruyor, hal böyle iken buna yanlış denemez.
allah'ın verdiği nimetleri üzerimizde taşımak da buna ters bir durum değil ki? fakirlik de eziklik değil. paçavra kıyafetle dolaşan da yok.
en zengin adam da bu manada fakirdir.

gayrısı kişisel yorumdur. birilerini tekfir etmediğimiz sürece sakıncası yok.

kaldı ki itiraz ettiğim nokta da bu değil. kişinin kendisinden bahsederken fakir demesi ne kadar doğru ne kadar yanlış, tartışılabilir. mesela ben hiç kullanmam. hatta şöyle söyleyeyim, kullandığına şahit olduğum insanların çok azında (birkaçında) o manayı gördüm. o birkaç kişi de çok nadir kullanırlar bu uslubu.
bu bağlamda kullanımının hoş olmadığı ile ilgili düşünceler de kabul edilebilir. katılıyorum.

en başından beri itiraz ettiğim noktalar şunlardır:

-bir zümrenin uslubu eleştirilirken (eleştirilemez demiyorum) o uslubun manasını bilmeliyiz. (mesela fakir düşünen manasına geliyor gibi yaklaşımlar..) yani yorumumuz bilgiye dayanacak.

bunun haricindeki bilgiye dayanan bütün fikirlere (birileri tekfir edilmeği ve yorumlar hakkı arama amacında olduğu sürece) -katılırım, katılmam o ayrı- saygı göstermek zorundayım.

ilave:
fakir'in anlamının türkçede artık tamamıyla yoksulluk manasına geldiği de doğrudur. doğru manada kullanımı ve kullananı belki de bu yüzden azaldı.
bir yönüyle de ergence yazmaktır, saçmalamaktır. beyin fakirlerine mahsustur örnek vermek gerekirse.

örnek: bugün gezi parkında direnenler dün reyhanlı da nerdeydi?

örnek 2: suriye'ye dün dostum diyenler bugün neden ona karşı duruyor?

örnek 3: mısır'da ki insanların yanmasını umursayanlar sivas'ı neden diline almıyor.

örnek 4: 1 şehit için menemen i yakan atamı özledim.

örnek 5: chp'lilerin hepsi dinsizdir.

örnek 6: akpartliler tayyibin g*tünün kılıdır.