sevginin üç hali – dertli sözlük
esan gül isimli bir yazarın kaleme aldığı, kişinin kendisi ve diğer insanlarla kurduğu ilişkilere dönük olarak kendisiyle hasbihal edebileceği bir yazı.


--- iktibas ---

“dünyada sevilmek istemeyen kişi var mıdır?” diye başlıyor, masumi toyotome. “ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz?” diye devam ediyor ve anlatmaya başlıyor:
üç türlü sevgi vardır. birincisinin adı; “eğer” türü sevgi. belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgidir bu. bu sevgi genellikle şu şekilde ifade edilir: “eğer iyi olursan anne-baban seni sever; eğer başarılı ve önemli bir kişi olursan, seni severim, eğer eşim olarak beklentilerimi karşılarsan seni severim.”
en çok rastlanan sevgi türü budur. bir şarta bağlı sevgidir; karşılık bekler. sevenin, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaat ettiği sevgi türüdür. nedeni, şekli bakımından bencildir. amacı sevgiyi silah olarak kullanıp bir şey kazanmaktır. sevgi amaç değil araçtır.
evliliklerin büyük kısmı “eğer” türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. beklentiler gerçekleşmediğinde ise düş kırıklıkları başlıyor. sevgi giderek nefrete dönüşüyor.
en saf olması gereken anne-baba sevgisinde bile “eğer” türüne rastlanıyor. anneler, çocuklarına sevgilerini ancak bir şey karşılığında gösterebiliyorlar. ancak, insanlar “eğer” türü sevginin saf olmadığını hissediyor ve ondan üstün bir sevgiyi arıyorlar.
sevginin ikinci türü: “çünkü” ile özetlenebilir. bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu yada bir şey başardığı için sevilir. başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe yada koşula bağlı hale gelir. mesela: “seni seviyorum, çünkü çok güzelsin/yakışıklısın. seni seviyorum, çünkü popüler, zengin ve ünlüsün. seni seviyorum, çünkü bana güven veriyorsun.”
“çünkü” türü sevgi, “eğer” türü sevgiye tercih edilebilir. “eğer” türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebiliyor. oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş bir şey, benliğimizi okşar. bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. i̇nsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. ama biraz düşününce, “eğer” sevgisinin de “çünkü” sevgisine oldukça benzediği ortaya çıkıyor.
güzellik her zaman insanın üzerinde duramayabiliyor. bugün ünlü olan yarın unutulabiliyor veya zenginlik yerini fakirliğe bırakabiliyor. dolayısıyla “çünkü” türü sevgi de insanın ruhuna ağır yükler yüklüyor.
her zaman sevilmek isteyen insan, sevgiyi ve sevilmesini sağlayan özellikleri kaybetmekten korkuyor. sevilecek niteliklere bizden biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman sevenlerimizin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkuyoruz. böylece yaşama, sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet giriyor. ailenin en küçük kızı yeni doğan kardeşine düşman oluyor. sınıfın en güzel kızı, yeni gelen daha güzel kıza içerliyor.
“eğer” sevgisi kadar “çünkü” sevgisi de güven duygusundan yoksun bırakır insanı. i̇kisi de gerçek ve sağlam bir sevgi taşıyamaz insanın ruhuna. hep “acaba onun düşündüğü kişi miyim?” diye sorarız kendi kendimize. onun beğenisini kazanmak için olduğumuzdan farklı davranmaya başlayabiliriz. terk edilmemek için rol yapmaya başlarız. kuşku ve korku içinde yaşamaya mahkum ederiz kendimizi.
peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi nedir?
bu sevgi ancak: “rağmen” diye adlandırılabilecek şefkatli sevgidir. gerçek ve en güzel sevgi yani. “rağmen” türü sevgi, bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için, “eğer” türü sevgiden farklıdır. sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını temel olarak almadığından, “çünkü” türü sevgi de değildir. bu üçüncü tür sevgide, insan “bir şey olduğu için” değil, “bir şey olmasına rağmen” sevilir.
esmeralda, quasimodo’yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına “rağmen” sever. yakışıklı ve zengin, delikanlı da esmeralda’ya çingene olmasına “rağmen” aşık olur.
kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. bunlara “rağmen” sevilebilir. i̇nsanın, çekici, başarılı yada zengin bir konum edinerek bu sevgiyi kazanması gerekmez. kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına yada kötü geçmişine “rağmen” olduğu gibi, o haliyle sevilebilir. çocuklarımız vazoyu kırmalarına, yaramazlık yapmalarına ve sözümüzü dinlememelerine rağmen sevilir.
yüreklerin en çok susadığı sevgi budur. farkında olsak da olmasak da, bu şefkatli sevgi bizim için yiyecek, içecek, giysi, ev,araba veya diğer şeylerden daha önemlidir.
unutmayın! “siz öyle kimselersiniz ki onlar sizi sevmeseler de siz onları seversiniz.” (al-i i̇mran 119)

--- iktibas ---