zindan – dertli sözlük
hapishane.
farsça kökenli bir kelimedir, farsça'da cephane, silah ve mühimmat saklama yeri anlamında da kullanılır.
farsça zen(silah) ve dan(saklama yeri) birleşiminden zendan.

türkçe'de artık daha çok hapishane zorluğunu vs ifade etmek için şarkı türkülerde geçer. yani artık arabesk bir anlamı vardır
servet kocakaya'nın bir türküsü. güzel bir türküdür.

zindan olmuş dünya bana
duvarını kendim ördüm
meydan kalmış ona buna
ben sonumu kendim gördüm

görmez olaydım kendim gördüm
bir kalemde
bir kağıda üç sey yazdım
sonra öldüm
biri anam biri babam
en sonunda seni gördüm
görmez olaydim seni gördüm

sensiz dünya dünya değil
etrafına teller ördüm
sevdam kalmış kurda kuşa
seni seven eller ördüm
görmez olaydım seni gördüm

bir kalemde
bir kağıda üç sey yazdım
sonra öldüm
biri anam biri babam
en sonunda seni gördüm
zindandan mehmed'e mektup

zindan iki hece. mehmed'im lã¢fta!
baba katiliyle baban bir safta!
bir de, geri adam, boynunda yafta...
halimi düşünüp yanma mehmed'im!
kavuşmak mı?.. belki... daha ölmedim!

avlu... bir uzun yol... tuğla döşeli,
kırmızı tuğlalar altı köşeli.
bu yol da tutuktur hapse düşeli...
git ve gel... yüz adım... bin yıllık konak
ne ayak dayanır buna, ne tırnak!

bir ã¢lem ki, gökler boru içinde!
akıl, almazların zoru içinde.
üstüste sorular soru içinde:
düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
buradan insan mı çıkar, tabut mu?

bir idamlık ali vardı, asıldı
kaydını düştüler, mühür basıldı.
geçti gitti, birkaç günlük fasıldı
ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
bahçeye diktiği üç beş karanfil...

müdür bey dert dinler, bugün "maruzã¢t"!
ã‡atık kaş... hükã»met dedikleri zat...
beni allah tutmuş, kim eder azat?
anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem...
anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!

saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
sayım var, maltada hizaya dizil!
tek yekã»n içinde yazıl ve çizil!
insanlar zindanda birer kemmiyet;
urbalarla kemik, mintanlarla et.

somurtuş ki bıçak, nã¢ra ki tokat;
zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
yalnız seccademin yönünde şefkat
beni kimsecikler okşamaz mã¢dem;
öp beni alnımdan, sen öp seccadem!

ã‡aycı, getir, ilã¢ç kokulu çaydan!
dakika düşelim, senelik paydan!
zindanda dakika farksız aydan
karıştır çayını zaman erisin;
köpük köpük, duman duman erisin!

peykeler, duvara mıhlı peykeler;
duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
kanla dolu sünger... beynimi içtin!

sükã»t... kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
tek nokta seçemez dünyada nazar.
yerinde mi acep, ölü ve mezar?
yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

ses demir, su demir ve ekmek demir...
istersen demirde muhali kemir,
ne gelir ki elden, kader bu, emir...
garip pencerecik, küçük daracık;
dünyaya kapalı, allah'a açık

dua, dua, eller karıncalanmış;
yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu
iplik ki incecik, örer boşluğu

ana rahmi zã¢hir, şu bizim koğuş;
karanlığında nur, yeniden doğuş...
sesler duymaktayım; davran ve boğuş!
sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
ölsek de sevinin, eve dönsek de!
sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
necip fazıl kısakürek