dertli sözlük – dert söyletir
1990 yılında i̇stanbul'da kurulmuş yerli bir heavy metal grubudur.
gruplarının ismini alan tek albümleri badluck'ın üzerinde bulunan madalya ilgi çekici.
osmanlı devleti'nin vermiş olduğu son madalya olan harp madalyası, mart 1915'te harp madalyası nizamnamesine göre muharebeler arasında üstün cesaret ve kahramanlık gösteren askerlere verilmiştir.
albümün içinden çıkan, üzerinde grup üyelerinin yer aldığı fotoğrafta üyelerden biri de madalyanın kolye versiyonunu takmış.
arkasındaki hikayeyi merak ediyorum, henüz bulamadım.
yıllar evvel farisilerin evlenecek kişiler arasındaki ideal yaşı bulmak için bu formülü kullandıklarını okumuştum. x kızın yaşı, y ise oğlanın.
azeri ve farisilerde erkek ismi. nêr, nêri kelimeleri erkekliğe atıftır. bir de meşhur bir tweetin konusu. görsel koyamadığım için metni aşağıya yazıyorum:

* karım twitter açmış, nerede bu kadın, gördünüz mü? yardım edin bulayım.

* herkes kendi takipçi listesine baksın. adı neriman.

* eşek sürüsü kadar adamsınız. bi kadını bulamadınız. itfaiyede çalışıyorum. yangına mı yetişeyim nerimana mı?!
afad günler öncesinde uyardığı halde hiçbir önlem alınmadı. sabah akşam gelen sms'ler ciddiye dahi alınmadı. bugün şanlıurfa belediye başkanının üzerine yürüyen halkı korumalar karşıladı. biriken sular drenaj pompasıyla veya vidanjörle tahliye edileceğine kepçeyle müdahale ediliyor. dışarı atılan su, kot farkından dolayı tekrar aynı yerde birikiyor. yazık günah vallahi. demek maraş depremi için de günler öncesinde uyarılar yapılabilseydi aynı felaket yaşanacaktı. bu ne ciddiyetsizlik ne aymazlık...
selim gürselgilin son eseri. yazar, o dönemde birçok kişinin ve kurumun kampanyaya bakışını belgeleriyle açıklamış. yakın tarihin özeti denebilir. tkp'den hüda-par'a, gülen oluşumundan agd'ye; iskender pala'dan abdullatif şener'e, serdar tuncer'den orhan pamuk'a... hepsini "salih mirzabeyoğlu"na bakış üzerinden okumak gerçekten ilginç. küresel kitap'ta şuan satışta. ücretini biraz yüksek buldum açıkçası. okumaya niyeti olup almaya imkanı olmayanlar bana yazabilirler. seve seve hediye ederim.
yani sürekli bir nimet bilmezlik,erdoğan düşmanlığı,oraya buraya yalan dolan,iftira,karalama kampanyası ve balon anketlere bakıp gaza gelmeler.yahu az durun bekleyin az kaldı şurda.14 mayıs'tan sonra görüşeceğiz
devletteki etkilerini göz önüne alarak sıraladım. halk için üçü bi' arada kahve kadar faydalılar. devrilesiceler....

hiç sekmediği halde tamamen tesadüftür. i̇nşallah bazı örgütler tarafından şehir merkezlerinde bombalar patlatılmaz diyelim.
albayrak yayın grubu'nun ortaokul, lise ve üniversite civarı gençlerini hitap alan dergisi.
fikir açıcı güzel içeriklere sahip. en hoşlanmadığım özelliği abartılı fontları, karmaşık grafikleri ve neredeyse her yazıda font değiştirmeleri.
çok göz yoruyor, dikkati dağıtıyor.
bunun yanında çizgi hikayelere de yer vermeleri güzel. keşke karikatür tarzında bir bölümleri de olsa..

ayrıca mart 2023 sayısında bulunan "lazarus'un dirilişinden frankenstein'a galvenist denemeler" yazısını çok ilgi çekici ve şık bulduğumu da söylemeliyim.
depremde canını zor kurtarmış, akrabalarını kaybetmiş depremzedelerin devlet ve afadla ilgili konuştuktan sonra sözlerini bitirme cümlesi. akp'nin korku imparatorluğu kurduğunun en bariz örneği...
özellikle tarihi savaş filmlerinde sıklıkla duyabileceğiniz bir deyiş. "bugün ölmek için güzel bir gün" anlamına geliyor.
wolf erlbruch'ın izahı zor olan ölüm konusunu zarif bir şekilde anlattığı çocuk hikaye kitabı.

ördeğin sevimliliği, ölüm ile dost olma çabası ve ölümün ona kendi gibi yaklaşması eserin naifliğini gösteriyor. ölüm gibi arkasında birçok duygu ve soruyu barındıran bir konuyu ele almak oldukça zor ama kitap bu bir nebze yumuşak aktarmış. çocuk ruhundan anlayan, onunla empati içerisinde olan birisinin bunu çocuğa okumasında fayda var çünkü gözleri nemlendirebiliyor.
nesimi'nin çok sevdiğim gazellerinden... şair hakkını helal etsin ama aklıma tüm tuşlara basarak bölüm geçmeyi anımsattı.

nigarım, dilbərim, yarim, ənisim, munisim, canım,
rəfiqim, həmdəmim, ömrüm, rəvanım, dərdə dərmanım.

şəhim, mahım, dilaramım, həyatım, dirligim, ruhim,
pənahım, məqsədim, mеylim, muradım, sərvərim, хanım.

qəmərçöhrəm, pəriruyim, zərifim, şuхumü şəngim,
səmənbuyim, güləndamım, səhisərvi gülüstanım.

lətifim, nazikim, хubim, həbibim, türfə məzbubim,
hicazım, kə’bəvü turim, bеhiştim, hurü rizvanım.

gülüm, rеyhanım, əşcarım, əbirim, ənbərim, udum,
dürrüm, mirvaridim, kanım, əqiqim, lə’lü mərcanım.

diləfruzum, vəfadarım, cigərsuzum, cəfakarım,
хudavəndim, cahandarım, əmirim, şahü sultanım.

çərağım, şəm’imü nurim, ziyamü yıldızım, şəmsim,
həzarım, bülbülüm, kəbkim, nəsimiyi хoşəlhanım!
rahat yerinden feragat edip istediğini elde etmek için türlü zorluklarla karşılaşmayı göze alan arketip. toplumda saygı görür. bir kitapta şöyle bir ifade dikkatimi çekmişti:

"kahramanlar ve prensesler hakkındaki ortaçağ efsanelerinde kahraman, ejderhayı öldürdükten sonra prensesle evlenir. bu süreçten sonra ne olduğu ise nadiren anlatılır. onların evliliğinde neler yaşandığını duymayız. çünkü kahraman, arketip olarak prensesi kazandıktan sonra ne yapacağını bilemez."
özel'in neyi kaybettiğini hatırla isimli eserinde geçen ifade.

"üzümün geldiği bağ o kadar gözden uzak kaldı ki müslümanların hal ve tavırlarına tebessüm eden ve fakat kendi konumu i̇slam esaslarına aykırı kalmak i̇slam'ın başarısına engel olmakla mukayyet kimseler bile el üstünde tutuldu. bu yapılırken de kötü paranın iyi parayı kovduğu hatıra getirilmedi."

(bkz:üzüm)
vakti zamanında büyük infial uyandıran bir şükrü erbaş şiiri. özel de bir şiirinde atışma kabilinden cevap vermişti. şuan hatırlayamadım. kendim burada geçen birçok iddianın gerçekliğini gözüyle görmüş bir vatandaş olarak halka bağlılığımı bir kenara bırakıp kendimi "dünya vatandaşı" olarak kabul etmeye varacak düşüncelere sahibim. buyrun beraber okuyalım:

köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar ağırkanlı adamlardır
değişen bir dünyaya karşı
kerpiç duvarlar gibi katı
çakır dikenleri gibi susuz
kayıtsızca direnerek yaşarlar
aptal, kaba ve kurnazdırlar
inanarak ve kolayca yalan söylerler
paraları olsa da
yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır
yağmuru rüzgarı ve güneşi
bir gün ekinleri akıllarına gelmeden
düşünemezler…
ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
topraklarını büyütmeye çalışırlar

köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar karılarını döverler
seslerinin tonu yumuşak değildir
dışarıda ezildilçe içerde zalim kesilirler
gazete okumaz ve haksızlığa
ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar
adım başı pınar olsa da köylerinde
temiz giyinmez ve her zaman
bir karış sakalla gezerler
çocuklarını iyi yetiştiremezler
evlerinde kitap, müzik ve resim yoktur
bir gün olsun dişlerini fırçalamaz
ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar

köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar yanlış partiye oy verirler
kendilerinden olanlarla alay edip
tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar
devlet; tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir
devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar
yiğittirler, askerde subay dövecek kadar
ama bir memur karşısında (bu da tuhaftır)
ezim ezim ezilirler
enflasyon denince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler
cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp
on bir ay gökyüzünden bereket beklerler
dindardırlar, ahret korkusu içinde
ama bir kadının topuklarından
memelerini görecek kadar bıçkındırlar
harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez şehre giderler

köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar
yarı gecelerde yıdızlara bakarak
başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur
gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
ve yaz güneşleri ekinlerini yitirirse severler
hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
bu verimi yüksek bir tohum bile olsa
sonuçlarını görmeden inanmazlar
dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur
mülk düşkünüdürler amansız derecede
bir ülkenin geleceği
küçücük topraklarının ipoteği altındadır
ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden
zamanın derin ırmakları önünde…
köylüleri söyleyin, nasıl, nasıl kurtaralım?
münir nurettin selçukun çok güzel okuduğu bir şarkı. güftesi kime aittir bilmiyorum.

hatırla mâzî-i mes’udu sen de ben gibi yan
tulû’a bak beni yâd et, gurûba bak beni an
unutmadım seni ömrümde bir dakîka inan
tulû’a bak beni yâd et, gurûba bak beni an

zemîni türlü çiçeklerle süsledikçe bahar
dalar terennüme gülşende tatlı tatlı hezâr
hatırla sen de beni her dakîka sevgili yâr
unutmadım seni ömrümde bir dakîka inan
tulû’a bak beni yâd et, gurûba bak beni an
teorik olarak yanlış bir düşüncedir. youtube'a "sdof resonance vibration test" yazılarak fikir sahibi olunabilir. tek katlı evin faydası dışarıya daha kolay bir şekilde çıkmaktır. aslolan tasarım ve imalat aşamalarının tutarlı olmasıdır.
dertli sözlük yazarı.
admin panelinden değil yazarın sayfasına girince kayıt tarihi görülüyor (artık) ve aslında 5.nesil olan yazarımızın yıllar sonra sözlüğe geri geldiğine şahit oluyoruz. umarız sadece uğramamıştır, kalıcı olur.

klasik karşılamamızla; bir yazar hoş gelmiş.
dün akşam sekiz suları gibi meydana gelen deprem. hatay'da bulunan hasarlı binaların çöktüğü haberi alındı. çok şükür enkaz altında kalanın olmadığıda bildirildi.

adana'dan hissedildi. rabbim daha kötüsünden korusun, muhafaza eylesin.
yüce türk bilgeliğinin yansıması. gelen musibetleri, tehditleri panikle değil, sakinlikle karşılamanın tezahürü.
i̇nsanı gerçekten mutlu ediyor. unutulsanız bile hatırlanıyorsunuz... deprem bölgesinde varsa böyle bir eski tanıdığınız mutlaka arayın edin.