bilgimizin ulaştığı yerden daha ilerisini görebilseydik, belki o zaman acılarımıza sevinçlerimizden daha büyük bir güvenle katlanabilirdik. çünkü dışarıdan yeni bir şeyin, bilinmedik bir şeyin gelip içimize girdiği anlardır onlar; duygularımız ürkek, çekingen susar, içimizdeki her şey kendini çekip alır geriye, bir sessizlik başgösterir ve kimsenin tanımadığı yeni, bu sessizlik ortasına gelip kurulur ve çıkarmaz sesini. i̇çerisine bir konuğun ayak attığı ev nasıl değişirse, bizler de öyle değiştik. eve gelen konuğun kim olduğunu söyleyemeyiz, belki hiçbir zaman da öğrenemeyeceğiz bunu, ama geleceğin gerçeklik kazanmadan çok önce bir değişim geçirmek üzere dışarıdan içimize böyle girdiğini gösteren pek çok işaret var. bu yüzden, insanın üzgün ve yalnız olması ve gözlerini açık tutması çok önemlidir, çünkü geleceğimizin dışarıdan gelip içimize girdiği, görünürde hiçbir şeyin olup bitmediği o durgun an, geleceğimizin kazara dışarıdan içimize girdiği o çığırtkan andan yaşama çok daha yakındır. üzgün kişiler olarak ne kadar sessiz, sabırlı ve önkoşulsuz davranırsak, yeni o kadar yolundan sapmaksızın, o kadar derinliklerine gelip girer içimizin, o kadar sıkıca onu ele geçiririz, o kadar çok bizim kendi yazgımız olup çıkar. i̇lerideki günlerin birinde içimizden çıkıp başkalarına yöneldiğinde, varlığımızın alabildiğine derinliklerinde onu akraba ve yakın hissederiz kendimize. ve bu da gereklidir.