ali ulvi kurucu – dertli sözlük
--------iktibas-------- dedesi, ninesine ağlayarak “muhsine, bu çocuk pınarın başında susuzluktan ölecek, yazık yahu, ben neslimden, hafız-ı kur’an’lığın bu kadar çabuk kesileceğini tahmin etmezdim. çok erken oldu, yahu muhsine, sinesinde kur’an olmayan bir insan kabirde gibi karanlıktadır. kur’an nurdur, ışıktır, feyizdir. kur’an’sız bir okul zulmettir, karanlıktır, bu karanlık mektep çocuğa ne verecek?” der ve ağlayarak gider.--------iktibas--------(vurgula: kur'an'sız bir okul zulmettir. )her gün karanlığa batıp çıkıyorum sanki sözlük.sigara dumanına bulanan gülüşler,kız-erkek kahkahalar, sohbetler.bakıyorum, bazen çıldıracak gibi oluyorum.sonra sabır diyorum. ihtiyaç var sana burada.. sabır.
5. ciltle birlikte muhtemelen hatıraları nihayete erdi. hatırat okumaları programında 5 cilt de okunup tahlil edildi. herkesin istifade edeceği hatıralar mevcut ali ulvi kurucu hocaefendi'nin hayatında.

hatıralarından bol bol notlar almıştır. istifade etmek isteyenler için:

1. cilt: https://muhammedtutar.com/ali-ulvi-kurucu-hatiralar-1
*
2. cilt: https://muhammedtutar.com/ali-ulvi-kurucu-hatiralar-2
*
3. cilt: https://muhammedtutar.com/ali-ulvi-kurucu-hatiralar-3
*
4. cilt: https://muhammedtutar.com/ali-ulvi-kurucu-hatiralar-4
*
5. cilt: https://muhammedtutar.com/ali-ulvi-kurucu-hatiralar-5
bir hatırası;1970 yıllarında endonezya’nın eski başbakanlarından muhammed nasır, medine-i münevvere’ye geldi. kendisini daha önceden tanıdığım için ziyaretine gittim. halimi hatırımı sorduktan sonra ilk sorusu şu olmuştu:“bu sene de türkiye’den hacı var mı?”“var elhamdülillah” dedim. tekrar sordu:“kaç kişiler?”“yüz elli bin” dedim.“yüz elli bin mi?” diye ağlamaya başladı ve secdeye kapandı. hayretler içinde kaldım, büyük bir devlet adamı secdede ağlıyordu. secdeden kalkınca oturdu. kendisine: “verdiğim bu haber zat-ı âlinizi çok duygulandırdı, hislendirdi. acaba hikmeti ne olabilir?” diye sordum. şu cevabı verdi: “aziz dostum, ben lozan muahedesini çok iyi bilen bir diplomatım. o muahedenin hedefi, aslında müslüman türkiye’nin başını yemekti. i̇ngiliz heyetinin baş murahhası olan lord gurzon’un teklifi türkiye’nin bir hıristiyan devleti olmasıydı. türk heyetini bu ağır teklifi kabule zorluyorlardı. eğer türk milleti hıristiyan olma fikrine şiddetle karşı çıksa -ki çıkacaktır- o zaman hiç olmazsa türkiye’de avrupa kültürünün tam hâkim olmasını ve sefahate azamî hürriyet tanınmasını sağlayacaklardı. laiklik, batı dünyasında olduğu gibi din ve vicdan hürriyeti manasına değil, din aleyhtarlığı şeklinde uygulanacaktı. gelecek nesilleri bu manevi güçten, faziletten, mahrum etmekle menhus gayelerine kavuşacaklardı” dedi.o sırada bekir bey dayanamayarak, “haçlı seferleriyle yapamadıklarını bu muahede ile yaptılar” dedi. ali ulvi bey, muhammed nasır’ın ağzından anlatmaya devam etti: “...fakat allah’a hesapsız şükürler olsun ki, düşmanların bu plânları akim kaldı, muvaffak olamadılar. çünkü sizin kahraman ecdadınız i̇slâmiyet uğrunda büyük bir ihlâs ve samimiyetle kan dökmüş, milyonlarca şehitler vermişler. şehit olurken de şu samimi ifadeler ile niyaz etmişler: “allah’ım gelecek neslimizin imanı sana emanettir. onların maddî-manevî varlıklarını senin hafız ismine havale ediyoruz. zira bütün ruhumuzla inanıyoruz ki, senin hıfzına ve emanına teslim edilen bir emanet asla zayi olmaz.” şimdi yüz elli bin (150.000) hacının türkiye›den geldiğini duyunca sevinç gözyaşlarını dökmekten kendimi alamadım:“ya rabbi! bu ne azametli bir tecelli sahnesidir. cenab-ı hakkın bu lütuf ve kereminin karşısında nasıl secdeye kapanmayayım? ya rabbi! sen her şeye kadirsin. cemalin güzel olduğu gibi, celalin de güzeldir. celalin olmasaydı, cemalini nasıl müşahede ederdik. zalimlerin bu ceberutları bu türk vatandaşlarına hiç nefes aldırır mıydı?”