15 temmuz’la ilgili şiirler – dertli sözlük
erol ölmüş dedi̇ler

ve ağustos böcekleri birden sustu
gece büyüdü dünyanın dışına çıktı
jetler hangi boşlukta uçuyordu
erol ölmüş şehit olmuş dediler
halk yüzyıllık yürüyüşün içinde
ve bir defa daha batıya doğru
tanklara karanlığa yürürken
abdullah ve erol -bir canın iki yanı
tarihin tam içinde
i̇stanbulun ve bizim büyük rüyamızın içinde
bir çiçek böyle mi kapanacaktı
bir şarkı böyle mi bitecekti
erkek ve çerkes sesler geçti samanyolundan
erolu sarmalayıp götürdüler
anıları yoksullukları türküleri patlayan gülüşleri
aramızda birden büyüyen nilüferleri
ve artık geride kalan dünyanın bütün hüzünlerini
sonrasını hatırlamıyorum coğrafya kaymış
tarih değişmiş ve bir halk göğe bakıp
her şey olabilir herşey ne ki
bir sigarayı yaktığında
kahveden ilk yudumu aldığında
köprüden çıkarken
ansızın erol
sayım var cennette cümle ahbaba selam
kudüsten selam üsküpten selam ve selam siyah beyaz yıllardan
bitmeyen bir temmuzun içinden gelip
bitmeyen bir temmuza giden at
götürdüğün cana selam
mühürlenmiş kader mavi yeryüzü ve içimizde bir yağmur
artık susalım bu yerçekimsiz yeşil müzik yetsin bize
boğaziçi başka zaman başka akıyor
bugün yeryüzünde bir eksik var ama gökler eksiksiz
erenler susmuş er kişiye bakıyor
bir daha vur yabancı bir daha bir daha
her şeyi uçmuş ve kanadını kapatmış bir kuş gibi
çekip gidelim allah'a


mevlana idris
hali̇l
melekler ellerimizden duayı kapışıyor babacım
tıpkı senin öğrettiğin gibi açıyorum avuçlarımı semaya
sen oraya doğru giderken ellerini görüyorum
küçükken tırmandığım baş parmağını babacım
oradan tutuyor melekler
kevserin başında bekliyorlar seni babacım
firdevsi âlâ ahalisi ve müptedi yarenler
güzel saçlı efendimin ordusu da orada babacım
hani bana onu şöyle öğretmiştin
o ki yetimi sevindirir,bir iyilik güneşidir üzerimizde
şimdi ben de onun gibi yetim oldum
onun yetimlerinden oldum babacım
çok güzel bir koca ayıya benziyorsun babacım
baş parmağını sıvazlıyor melekler
yaralarını babacım yaralarını
ömer de orda ebubekir de
osman ve ali ve tüm sahabe
gülümsüyorlar sana babacım gülümsüyorlar
ve kollarını açmış bekliyor peygamber.

mustafa akar/ itibar dergisi
tam o sırada

tam o sırada “kalk”dedim kendime, kalk doğrul ve bir at bul kendine
bozkırın yenik yüzlü çocuklarının bindiği türden bir at, sıradan bir at
dilime gelip bir inşirah yerleşti, dilime gelip birikti bir türkü sonra
“atı olan el atına biner mi”diye başlasa ve başlasa başlayacak olan kara halkla
yort savul dedim sonra,yort savul bre köpek duymaz mısın yalın ayaklarımızın
duymaz mısın birbirine vuran nasırlı ellerimizin,duymaz mısın tekbirimizin
sesidir bu: bu gelen benim sesimdir,kork bu sesten,saklan,yort savul ulan.

tam o sırada bir köprü,karanlık gecenin köprüsü,uzun namluluların köprüsü,tankın
yürüyorlar o esnada, yürüyorlar bunlar nasıl insan,bunlar nasıl,bunlar mermi
‘bunlar mermiyse bunlar da türkiye ‘diye bir ses nedense, bir de cıvvv
‘otobüse binse,fotoğrafını çeksek ismet özelin’diye bir şaka,bir de cıvvv
asfaltın üzerinde on altısında bir kızla gözlerimiz gözlerimizde,bir de cıvvv
benim şimdi allah’tan gayrısına yok eyvallahım,eyvallah allah’ım,bir de cıvvv

tam o sırada terlikleriyle,allı güllü yasin kitabıyla,pazen eteğiyle bir türkiye
bim poşetiyle bir türkiye,palete atılan taş gibi bir türkiye ,sekizinde bir türkiye
on üçünde ,yirmi ikisinde,kırk sekizinde,altmış yedisinde türkiyeler bu budur
ben nerede bir türkiye görsem gözlerinden öpesim geliyor bunu söylemiş miydin
öyleyse şunu da: bir sevsen çok alışırsın bu budur , bir alışsan bırakamazsın bu budur
bir kez kadiri halkasına girivermek gibidir ulan,çekirdek çitlemek gibidir bu budur

tam o sırada uzaklardan incecik bir ezan sesi,bu cami bu kadar uzak mı köprüye
bu ezan bu kadar yakın mı içimize,hayyael elfelah hayyael el felah,felah ,felah

tam o sırada kimse şarkı yazmıyor bize,tam o sırada makarna kuyruğu,tam o sırada
perdelerini sımsıkı kapattığını nasıl anlayacaksın delik ayakkabılara,kana ,tere
yüzümüze nasıl,bizim ve çocuklarımızın ve torunlarımızın yüzüne tam o sırada

tam o sırada aldım haberini düşmüş dostlarımın,gök yarıldı,yer delindi tam o sırada
bir ses gelip çarptı,yerleşti üstüne kalbimin: allahuekbervelillahilhamd,tam o sırada

ismail kılıçarslan-cins dergi 15 temmuz sayısı.
türk gecesi

ve atlılar, katırlarından indiler
beyaz cellabiyeler ve işte geliyorsun
gençliğini bu etnoğrafyada terk ettin
birden korkup, boş odalarda etrafına bakıyorsun
oğullarının yoksulluğuna ağlayan anneler ve
sorguda ilk çözülenlerin çatlamış sesi
böylece gizli şeylerin gölgesi dağlara çekiliyor
göz göze geliyoruz ameliyathanedeki cerrahlar gibi
alnımızda bir deniz kuruyor, anlaşıyoruz yeniden
i̇nceden açılıyor zamanın derisi
sen erdel, ben eflak; böyle demiştik
bond çantalara sığmıyor artık bu türk gecesi.

çünkü türkiye, bir rüyanın ayrıntılarıdır
unuttuğun bir şeyi geri almak için koştuğun o fazladan
o gücenmiş ve dalgın anlar
sava’nın dibinde kahraman bir düşman olarak yatan
dedenin ismini taşıyorsun ve dedesinin ismini taşıyacak
türkiye; kulağına her gün felaketler okunan

bir sufi kılıç kuşanıyor
bütün rusya‘lar o gün kapalı
ellerin, kalbimin en dar yerine inşa ediliyor
aklın son insiyatifi geçiyor önce
son ağırlıklar, vecd ve korku
köprübaşında kargaşa var! gelecek saldırıyor yine
gözlerimiz ve kulaklarımız halkla dolu
mukavemet… sofraya koyduğumuz ilk kelime

-aynı anda başka bir yerde-

fethi bey ahenkli sesiyle her şeyi yoluna koyacak
başka bir plandan bahsediyordu: i̇nşallah
oysa her sabah pejo marka gardiyanını beklerken
oğlunun spor ayakkabısını giyen babanın
bir sonraki hamlesini tahmin eden hayat
tebaasına çılgınca adetler getirmişti.

borç benim, taht tatarındır
i̇stediğin gibi olmamıştır ve izinde sakal bırakılır
sonra oturup kesin sonuçları düşünürsün
i̇mkansız için bir aşı olsa,yerini yadırgayanlar için.(*)