halepçe katliamı – dertli sözlük
bugün günlerden halepçe... insanlığın ağır yaralı olduğu bir gün daha...

--- iktibas ---

i̇ran-irak savaşı'nın sekizinci yılında enfal operasyonu kapsamında gerçekleştirilen halepçe katliamı'nda, binlerce kürt korkunç şekilde yaşamını yitirmiştir. 16 mart 1988'de gerçekleştirilen katliam sırasında iran sınırına yakın bir bölgede bulunan halepçeliler, irak ordusunun yaptığı hava bombardımanından sonra sığınaklara çekildilerse de bir süre sonra helikopter ve uçaklardan atılan kimyasal gazlardan kendilerini kurtaramamışlardır. saldırılarda en az 5,000 sivil ölmüş, 10,000'den fazla sivil yaralanmıştır.

--- iktibas ---
‎elma kokusunu sever misiniz?

ya da şöyle sorayım. hiç elma yerken aslında boğazınızda bir yanma hissettiniz mi? hayır mı? o halde size bir olay anlatayım...

bundan 24 yıl önce, 16 mart 1988 sabahı, elma kokusuyla uyandı halepçeliler. sevinçle mutfağa yöneldiler önce. kokunun mutfaktan gelmediğini görünce camlarını açtılar. baktılar ki koku dışarıdan daha çok hissediliyor, hemen dışarı akın ettiler merak ve heyecanla. çıktıklarında gördüler ki herkes aynı merak ve heyecanla dışarı çıkmış. hızlı hızlı yürümeye başladılar; kokunun kaynağını aramaya başladılar. gittikçe şiddetlendi elma kokusu. ama bir yandan da derilerinde bir yanma hissettiler sanki. aldırmadılar ve yürümeye devam ettiler. bu sefer daha hızlı koşmaya başladı bir çoğu. ancak zamanla o yanma gittikçe şiddetlendi. koşuyorlardı; ama yanıyorlardı da. bu sefer de dönüp eve doğru koşmaya başladılar. yanma iyice artıyordu. zamanla derilerinin morarmaya ve büzülmeye başladığını gördüler korkuyla. bir an önce suya ulaşmalılardı. kendilerini can havliyle suya attıklarında ise bedenleri kavruldu bu sefer, asit dolu bir havuza girmişler gibi. artık ölmüşlerdi, ölümün nereden geldiğini anlayamadan. yanarak ölmüşlerdi, üstelik ateşsiz ve dumansızdı buyanma çığlıklarla bağırışlarla çağırışlarla. bir avuç kül oluvermişlerdi aniden, ne olduğunu anlayamadan…

“saçlarım tutuştu önce
gözlerim yandı, kavruldu
bir avuç kül oluverdim
külüm havaya savruldu.”

kimyasal zehir öyle bir şeydir ki; vücudunuza temas ettiği anda yakar sizi, nefes almak için çırpınırsınız; alamazsınız. deriniz büzülüp çürür. yavaş yavaş, acı çeke çeke ölürsünüz. öyle ki başınıza silah vurularak öldürülmeyi buna tercih edebilirsiniz.

bu zehir de elma kokuluydu. güzel kokulu zehir, zekice planlanmış bir katliamdı. hedeflerinde çocuklar vardı, geleceği hedeflemişlerdi..

en çok da çocuklar öldü halepçe’de. tıpkı diğer katliamlardaki gibi. yıllar sonra ülkelerine demokrasi getirecek olan o uzak memleketteki adamlar, kendi memleketlerindeki o diktatöre hediye etmişlerdi bu elma kokulu zehri. ölmeden önce, ölürken, yanarken halepçelilerin attıkları çığlıkları duyamadılar o özgürlükçü ve demokrat adamlar. çünkü o sırada başka ülkelerde başka hayatları mahvetmekle meşgullerdi. başka soykırım planları vardı.

onlardı zaten, hiroşima’da küçük gözlü onlarca küçük çocukları yakan. onlardı vietnam’da yüzlercesini, binlercesini katleden. onlardı ruanda’da 100 gün içinde 800 bin kişinin katledilmesini sessizce destekleyen. duyamadılar o çığlıkları…
şimdi halepçeli çocuklar el ele tutuşmuş hiroşimalı, ruandalı, vietnamlı kardeşleriyle dünyaya barış mesajı veriyorlar, insanlığa sesleniyorlar:

“çalıyorum kapınızı
teyze, amca bir imza ver
çocuklar ölmesin
şeker de yiyebilsinler..”

halepçe bir ağıttır dilimizde. (*)