"türk inkılabı" hakkında şöyle yazmış;
"türk inkılabı, din'i an'aneler arasından, yalnız medeni inkişafa engel olan adetleri ve prejüjeleri (peşin hüküm, ç.n) (*) tasfiye etmiş, ötekilere gene laik prensibinden ötürü, müdahaleyi düşünmemiştir. bilakis, bu an'aneler arasında resmi kıyafetlerini muhafaza edenler bile vardır: ramazana, şeker ve kurban bayramlarına aid bazı merasim ve tatiller devam ediyor. kuran'ın tercümesi ve ezanın türkçeleştirilmesi de dinin, aynı zamanda milli bir cemiyet müessesesi olarak, türk inkılabı prensipleri içinde aldığı kıymete işarettir.
fakat bu kıymet, cemiyet ve cemaat hayatını ayrı ayrı mütalaa eden türk inkılabını, milliyetçilik ve medeniyetçilik prensiplerinden zerre kadar fedakarlığa davet etmiş değildir ve dini ananelerin muhafazası yanında, milli ve medeni an'anelerin daha geniş bir kadroda zenginleştirilmesine engel olamamıştır: osmanlı i̇mparatorluğu çerçevesini aşan daha uzak ve daha derin köklerine irca edilerek, türk dili ve türk tarihine ait ananelerin kudret ve tesirleri, eksiklikleri nispetinde arttırılmaya çalışılmıştır." (türk i̇nkılabına bakışlar, syf. 108).
türk muhazakarlığının kemalizm karşısındaki pragmatik tavır alışını iyi özetleyen bu düşünce yapısı kendini inkılabın karşı cenahında konumlandırmak yerine; inkılabların kendince olumlu taraflarını seçip onları ön plana çıkarmayı amaçlıyor. peyami safa, mustafa şekip tunç, hilmi ziya ülken gibi düşünürler, bu anlamda kemalizmle hesaplaşmak yerine onu kültürel alanda tenkide tabi tutmuş; siyasal alandan olabildiğince uzakta kalmaya çalışmışlardır. bu çerçevede peyami safa, kemalizmi "dini teolojik saplantılarından temizlemiş, osmanlıcı-militarist milliyetçilik anlayışını sıhhate kavuşturmuş, bütün milli oluşumlarla uyumlulaşmış, medeniyetçilik programını benimsemiş bir ideoloji" olarak tanımlayabilmiştir. dolayısıyla fransız devriminden sonraki gibi bir muhafakarlık algısı türkiye'de ortaya çıkmamıştır. hatta türk muhafazakarlığının bu muğlak posizyonunun bir tür "sağ kemalizm"i yeniden ürettiği dahi söylenebilir. saydığımız düşünürlerin ekseriyetle m.kemal'i bir radikal jakoben değil de muhafazakar modernist olarak tasviri bu konuda çok anlamlıdır..
"türk inkılabı, din'i an'aneler arasından, yalnız medeni inkişafa engel olan adetleri ve prejüjeleri (peşin hüküm, ç.n) (*) tasfiye etmiş, ötekilere gene laik prensibinden ötürü, müdahaleyi düşünmemiştir. bilakis, bu an'aneler arasında resmi kıyafetlerini muhafaza edenler bile vardır: ramazana, şeker ve kurban bayramlarına aid bazı merasim ve tatiller devam ediyor. kuran'ın tercümesi ve ezanın türkçeleştirilmesi de dinin, aynı zamanda milli bir cemiyet müessesesi olarak, türk inkılabı prensipleri içinde aldığı kıymete işarettir.
fakat bu kıymet, cemiyet ve cemaat hayatını ayrı ayrı mütalaa eden türk inkılabını, milliyetçilik ve medeniyetçilik prensiplerinden zerre kadar fedakarlığa davet etmiş değildir ve dini ananelerin muhafazası yanında, milli ve medeni an'anelerin daha geniş bir kadroda zenginleştirilmesine engel olamamıştır: osmanlı i̇mparatorluğu çerçevesini aşan daha uzak ve daha derin köklerine irca edilerek, türk dili ve türk tarihine ait ananelerin kudret ve tesirleri, eksiklikleri nispetinde arttırılmaya çalışılmıştır." (türk i̇nkılabına bakışlar, syf. 108).
türk muhazakarlığının kemalizm karşısındaki pragmatik tavır alışını iyi özetleyen bu düşünce yapısı kendini inkılabın karşı cenahında konumlandırmak yerine; inkılabların kendince olumlu taraflarını seçip onları ön plana çıkarmayı amaçlıyor. peyami safa, mustafa şekip tunç, hilmi ziya ülken gibi düşünürler, bu anlamda kemalizmle hesaplaşmak yerine onu kültürel alanda tenkide tabi tutmuş; siyasal alandan olabildiğince uzakta kalmaya çalışmışlardır. bu çerçevede peyami safa, kemalizmi "dini teolojik saplantılarından temizlemiş, osmanlıcı-militarist milliyetçilik anlayışını sıhhate kavuşturmuş, bütün milli oluşumlarla uyumlulaşmış, medeniyetçilik programını benimsemiş bir ideoloji" olarak tanımlayabilmiştir. dolayısıyla fransız devriminden sonraki gibi bir muhafakarlık algısı türkiye'de ortaya çıkmamıştır. hatta türk muhafazakarlığının bu muğlak posizyonunun bir tür "sağ kemalizm"i yeniden ürettiği dahi söylenebilir. saydığımız düşünürlerin ekseriyetle m.kemal'i bir radikal jakoben değil de muhafazakar modernist olarak tasviri bu konuda çok anlamlıdır..