tarık tufan, okurken yanımdan kalemin eksik olmadığı yazar. "beklemek, beklemek, beklemek ve sonra hiçbir şey olmamış gibi kaldığın yerden devam etmek zorunda kalmak; umut etmek ve her seferinde incinmek, yaralanmak, yaramı sarmak, sarıp sarmalamak, saklamak, saklanmak, sarsılmak, ölesiye sarsılmak kalbimi yoruyor."(bkz:düşerken)
"kalbimden neler geçtiğini, kafamda biriktirdiklerimi, tasarladığım her şeyi bildiğini düşünüyorum. en azından tüm bunları hissettiğini. belki de böyle bir beklenti benimkisi. çünkü bunları sana asla söylemeyeceğim. asla söyleyemeyeceğim. oysa o kadar dilimin ucundalar ki. rüzgar esse düşecekmiş gibi, gözlerime baksan, giderken başını bir kez geriye çevirsen, ağzımdan dökülüverecek kadar dilimin ucunda. uzunca susuşlarım, ağzımı bile açmadan öylece kalakalıp, bakışlarımı kaçırışım hep bundan."(bkz:kraliçenin pireleri)
"yürüdüğün yolun ışıklandırılmış olması, gideceğin yerin aydınlık olması anlamına gelmez."(bkz:şanzelize düğün salonu)
"bizim de bir mağaramız olsa keşke; içinde kıyametimizi beklesek. büyük bir mağaramız olsun bizim de. bu şehre, bu karmaşaya, bu merhametsizliğe, bu gürültüye ayak uyduramayanların sığınabileceği bir mağaramız olsun."
(bkz:bir adam girdi şehre koşarak)
(bkz:bir adam girdi şehre koşarak)
"biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan rabbin adıyla başlayan adamlarız anna.büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.sanayi devriminde bile, karanlık, rutubetli, çok bağrışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde. kalbimiz derken, ilk gençliğimiz, sakalımız, bir kasetin iki yüzüne de art arda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum aslında.i̇şte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.i̇nsaf et anna!gidelim buradan.senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.ölelim diyecektim az kalsın. ölmeyelim. hiç ölmeyelim anna.sarılalım diyecektim az kalsın. i̇çimden böyle şeyler de geçiyor işte. sarılalım, dudakların…tamam sustum.gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. şiir kalsın istersen, sadece otursak. oturmazsan da olur benimle, sadece ellerimi tut. ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak. yüzüme bak ama anna, yüzüme bak. gözlerime bak, gözlerimin içine bak.gözlerim biraz karanlık. i̇çinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, turgutlar, edipler, sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.gözlerim biraz yorgun. i̇çinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…bekleyişler anna. köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela. nişanlısı askerde kızlar, kızı ölüm orucundaki baba, babası tersanede oğul, oğlu şizofren anne.hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var. ama geçecek hepsi, geçecek. şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.gözlerimin içine bakmaktan korkma anna.sen adımını attığın andan itibaren hira dinginliğine dönüşecek ortalık.tanrı bizimle de konuşur belki."(bkz:bir adam girdi şehre koşarak)
"i̇nsan tamamlamamış bir cümledir."(bkz:ve sen kuş olur gidersin)
