çamlıca tepesine yapılacak olan cami – dertli sözlük
allah izin verirse bu cami yapılacak ve ben de özellikle gidip orada namaz kılacağım ve yaptıranlara hayır duada bulunacağım.
yıllardır güzelim i̇stanbul a gecekondu gökdelen her nane yapıldı. ne dücane ne diğerleri hiç bir ses etmediler. şimdi cami yapılacak silüet bozulacak mış. osmanlı sultanları kendi adını vermişmiş isim olsun diye yaptırmışmış tayyip de bunların ardından gidiyormuş muş. kardeşim hadi hıristiyanı yahudisi istemiyor da size ne oluyor o nu anlamadım.

kapitalizmin mabedi gökdelenler inşa ediliyor itiraz etmiyor dücane de buna itiraz ediyor. büyük usta!

yalın söz doğruysa edebiyat cüce kalır.

büyük usta cüce kaldı. çok küçüldü gözümde. inşallah bir yerlerden sipariş almamıştır.
kurulacağı mekana atfedilen kutsallık benzeri bir nedenden ötürü, eleştirilen cami.

eleştirilere baktığım zaman, ibadethane maksadı ile kullanılacak bir binaya beton yığını tabiri kullanan olmuş. eğer bina mimari olarak vb. konuda eleştirilecekse bu derece, aşağılayıcı bir tabir kullanılamaz. en nihayetinde müslümanların toplanma yeridir bir cami. binayı eleştireceğim derken, işi camiye hakarete dönüştürenler dahi olmuş. bazen bazı insanları anlamak hakikaten güç oluyor. ki bu tip eleştirilerin bizim mahalleden diyerek tanımladığımız yazarlardan gelmesi gerçekten insanı bir kat daha yaralıyor.

ikinci bir husus, eskiden bir mekana yapılan caminin, o mekanın değerini artırdığı kabul edilir, caminin etrafından dükkan almak, ev almak için insanlar yarışa girermiş. camilerin yine bu şekilde düşünülmesi gerekir. niyet sorgulamadan öte, binayı eleştirmekten öte, halkın gözünde camilerin eski değerine dönmesi için yazılar yazsa yazarlarımız, bu gayreti o yönde gösterseler, belki camilerimiz o eski önemini tekrar kazanacak. tabi burada mekana biçilen kutsallık söz konusu değil. osmanlı döneminde müslümanların toplandığı bir yer olduğu için önem verilmiş camilere. eskisi gibi müslümanların toplandığı bir yer haline getirmek yine bizlerin ellerinde. tabi binayı eleştirip, caminin kurulduğu yeri kutsayıp duracağına yazarlarımız, caminin öneminden, müslümanlar için değerinden, cemaatle beraber olmanın öneminde, cemaatle ibadet etmenin öneminden bahsetseler daha hayırlı bir iş yapmış olurlar.
allah resulüne vahiy mağarada geldi diye mağaraya atıfta bulunmak abesle iştigaldir. evet allah resulüne ilk vahiy mağarada gelmiştir bu doğrudur. aynı allah resulü medine ye gidince ilk fırsatta dönemine göre iyi bir cami inşa etmiştir. tebliğine mağara da devam etmemiştir.
eleştiriler o kadar tuhaflaştı ki, biri camiyi eleştirirken hakaret edebiliyor, bir diğeri sizin derdiniz cami değil estetik diyor. hakkında bence en tutarlı yazıyı kürşat bumin yazmış, hislerime tercüman olmuş.

(http://yenisafak.com.tr/yazarlar/kursatbumin/camlica-yolunda/35027)
kabul. ustadır. güzel yazar. her daim güzel düşüneceği anlamına gelmez. güzel yazmak doğru düşüncenin ifadesi anlamına gelmez. edebi olmak doğru olmak demek değildir. bu bir niyet okumadır. bu camiyi inşa edeceklerin azamet gösterisi yaptıklarının niyetini okumadır. bu bir zan dır. hem de zan nın kötüsüdür.
"bir damla bir damla daha iki damla etmez, daha büyük bir damla eder, diyeceğim. nârâ atmaya lüzum yok, ihtiyaç da. hatta çığlığın bile yeri değil. ama hiç değilse iniltimizi duyuralım.
hak, hükümdarların, siyaset ehlinin, idarecilerin ellerine demiri, yüreklerine cesareti vermiştir.
niçin?
elbette ellerindeki demiri yüreklerindeki cesaretle birlikte kullansınlar diye. yönetme sürecinin zorluklarını kolaylıkla aşabilsinler, yıldırımlar, fırtınalar, boralar karşısında bir hamlede yıkılmayıp, hak adına, halk adına, haksızlıklara/yolsuzluklara pekinlikle karşı koyabilsinler diye.
lakin unutmamalı, bir de mizanı indirmiştir. mizanı, yani ölçüyü, yani teraziyi, yani denge ve itidali, ki o demiri acullukla değil, hikmetle, hikmete uygun olarak kullanabilsinler diye. hikmete, yani hakikatin bilgisine uygun olarak.
. . .
i̇şaretlerin peşinden koşmaktan çok yoruldum, benim gibi aşıklar varsa aranızda, hiç değilse, onlar benim kadar zahmet çekmesinler istiyorum. anlamak ve anlaşılmak bu kadar mı bâr olur insanın sırtında, inanınız, kelimelerim kimseye bâr olmasın, en azından mânâları âsan olsun istiyorum.
bu yüzden sözümü pek söyleyeceğim, açık söyleyeceğim, lütfen sözlerime kulak veriniz, bilmiyorum ki acaba farkında olmadan çok şey mi istiyorum.
mabed hakkında bir şeyler söylemek istiyorum, mabed ve mabud hakkında. cami hakkında. çamlıca'da inşa edilmeye karar verilmiş olduğu anlaşılan meş'um bir proje hakkında.
***
tasannu olarak anlaşılmak korkusu bulunmasaydı yalvarırdım, yapmayınız derdim, kıymayınız. bu ülkenin, bu şehrin çocuklarını yıllarca başlarını öne eğdirecek bir ucubeyle sınamayınız. ya kahhar! zikrine bizi muhtaç hale getirmeyiniz, bilakis bırakınız da o besmele'nin edasında bizlerin de sadası olsun, diye yakarırdım. bizlerin, yani türkiye'nin.
ağa oğlu, beğ oğlu olsanız, susar, ima'yı bile zül addederdik. firavunlar gibi gururdan gökleri delen sözde azametiniz secdelerde hak ile yeksan olacak nasılsa deyû akibetinizi sabırla beklerdik. ama değilsiniz, iyi biliyoruz, oylarımızla bizleri yönetmenize bizler izin veriyoruz çünkü. yanlış anlamayınız, sadece sizi seçen oylarımızla değil, bütün oylarımızla. oylarımızla, yani bu ülkede yöneticilerin seçimle gelip gitmelerine olan inancımızla.
şayet sayın başbakan'a hitaben bir mektup yazacak olsaydım, kendilerine, sayın başbakanım, derdim, insan yaptıklarından çok, yapmadıklarıyla insandır. kaçındıklarıyla. hz. musa'nın elindeki levhalarda yazılı olana evamir-i aşere (on emir) derler, inanmayınız, doğrusu emir değil, nehiy'dir. yapılması gerekenleri değil, kaçınılması gerekenleri söylerler çünkü. ortak koşmayacaksın, denir, öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, zina yapmayacaksın, vs.
. . .
i̇şte bu mülahazalarla, söyleyiniz lütfen, derdim, kaçınsınlar, yapmasınlar, aman o güzelim çamlıca tepesine ehven-i şerr'i layık görmesinler. kötülerin en kötüsünü. gerçekleşme imkanına kavuşanını. aman sözcüğü ebceden (sayısal olarak) muhammed'e karşılık gelir, o nedenle bizler aman demekten, aman dilemekten rahatsız olmayız, acziyet şanımızdandır, der, aman diler, çamlıca'ya hürmet için yakarırdım.
sanırım ankara yârânı sesimizi duymaz, ama siz duyun derdim. i̇stanbul'un sabık şehremini olarak zevksizliğin, çirkinliğin, düşünce yoksunu o beton dövmenin çamlıca'nın sırtına basılmasına lütfen izin vermeyin, diye yalvarırdım. i̇şgüzar idarecilerin, mabedlerimizi, şehirlerin en yüksek tepelerine demirden kocaman haçlar diken sırplara, hırvatlara, makedonlara, latinlere eş bir meydan okuma aracı haline getirmelerinin önüne geçiniz, diye inlerdim.
son peygamber'i, son'un peygamberini edeben sona bırakır, iniltilerin sultanı i̇sa efendimiz gibi seslenirdim kendilerine. matta i̇ncili'ndeki gibi, dar kapıdan giriniz, derdim, çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı geniş, yol da enlidir, üstelik bu kapıdan girenler çoktur. oysa yaşama götüren kapı dar, yol ise çetindir. bu yolu bulanlara gelince, onların sayısı çok azdır.
yaşama, yani bu dünyadaki ve öte dünyadaki yaşama.
demiri mizan'a vurmalı, cesareti mizan'ın kılavuzluğunda kullanmalı. tarih ibretamiz örneklerle doludur.
nedense pek az kimse bilir, sultanahmet camii yıllarca cemaatsiz kalmış ve i̇stanbul halkı, alimler de, halk da, o güzelim camide namaz kılmayı içlerine sindirememişlerdir. çünkü henüz genç bir delikanlı olan i. ahmed'in, ki 28 yaşında vefat etmiştir, kaprislerinin bir eseri olarak telakki edilmiştir, haklı olarak. ulema da, urefa da camiinin yapımına destek vermemiştir. buna karşın hakikatte bir opus-magnum, bir şah-eser olan sultanahmet camii'nin güya kopyası iddiasındaki bu acul projenin acilen uygulanması yüzünden benzeri bir utançla ne i̇stanbul'un siluetine bir kabus çöksün, ne de gönüllerimizin tam da ortasına kara bir leke, diye istirhamda bulunurdum.
fakat ben sadece bu ülkenin başbakanına değil, bu ülkenin tüm insanlarına, tüm namuslu aydınlarına sesleneceğim. henüz tümüyle yitirmediğimize inandığım türkiye'nin ruhu'na. vicdanlarımıza.
bir damla bir damla daha iki damla etmez, daha büyük bir damla eder, diyeceğim. nârâ atmaya lüzum yok, ihtiyaç da. hatta çığlığın bile yeri değil. ama hiç değilse iniltimizi duyuralım. gözyaşlarımızı çoğaltalım. geliniz, siyasetin elindeki demirin sertliğini büyüyen gözyaşlarımızla yumuşatalım. cesaretlerinin karşısına mizanı çıkaralım. hikmeti. hürmeti. i̇nsana. eşyaya. kuşa kurda. dağa tepeye. taşa toprağa. hürmeti ve mehabbeti ve merhameti.
sırf kendimiz için değil, artık bize katlanamayacak kadar yorgun hale gelmiş olan güzelim i̇stanbul için. i̇stanbulumuz için.
***
mabedler yapıyoruz, huzuruna çıkmak için, sesimizi duysun diye. sesini duyabilelim diye. lakin sırf zahirde. gerçek aşıkları, mabudlarının gerçek mabedinin gönül olduğunu, onun cemalinin kendilerine şahdamarlarından daha yakın bulunduğunu bilmezler mi, elbette bilirler. ama ne farkeder, bilseler bile, onlar ona onun da beğeneceğini umdukları evler inşa etmekten kendilerini alamazlar. mabedler. mescidler. camiler. şapeller. kiliseler. havralar. hep evler. cemevleri. dağ başlarına, tepelere, bazen en kalabalık, bazen de en tenha yerlere. kuytuluk köşelere. bazen mağaralara. i̇nlere. sırf onun ismini anmak için. lütfen bizden vazgeçme, diye ricada bulunmak için. sen olmazsan bizler bu acılara katlanamayız, lütfen bizi terketme, diye istirham etmek için. ama sade onun için. sevgilinin hoşnutluğunu kazanmak için. mabed işbu gayeye hizmetin mahsulüdür. i̇badet de öyle. hepsi de mabud için. hepsi de sırf ona yaklaşıp yakınlaşmak için.
hatırlanacak olursa, efendimize (s.a) ilk seslenilen yer hira'ydı. onun mabedi bir mağaracıktı. hani şu aman amanın simgesi. küçücük. daracık. alemlere asıl rahmet o mağaracıktan yayıldı. sade ayasofya'dan, selimiye'den, sultanahmet'ten değil.
i̇brahim'in yaptığı mabed, o muhteşem kabe-i muazzama, ağzına kadar putlarla doluyken, ruh'ul-kudüs o devasa yapıya, ne içine, ne çevresindekilere tenezzül buyurmayıp hemen yanıbaşındaki cebel-i nur'un tepesinde, küçük bir mağaraya inmeyi tercih etti. abdullah'ın yetimine. amine'nin yavrusuna. hakk'ın cebri (cebrail), cesametteki büyüklüğü ve heybeti değil de mânâdaki küçüklüğü seçti, yetimin sağ omuzundaki o küçücük mührün üzerine bûselerini kondurdu.
biz bu yüzden aman diyoruz, ne dileyelim ey demir sahipleri, sizlerden sadece aman diliyoruz.
bir budist derviş olaydım, hayvanların sırtlarını dağlar gibi, çamlıca'nın omuzunu o çirkin dövmeyle dağlayacaklarının farkında bile olmayan ekabiri engellemek amacıyla ve hem de halkımı bu utançtan kurtarmak niyetiyle, hiç tereddüt etmeksizin, üzerime benzin döküp kendimi yakmak isterdim. lakin hem itikadım, hem de hikmet'ten bu fakire nasib olan hisse böylesi bir itiraz biçimine izin vermiyor. o nedenle, bu toprakların haşarı çocuklarına vasiyetimdir, ben öldükten sonra, demir'i ve cesaret'i yumuşatmayı becerememiş bu yazının basılı olduğu sayfaları yakıp küllerini o kabus'un civarına saçsınlar!

dücane cündioğlu
yeni şafak

usta'nın önümüzdeki günlerde çok konuşulacak olan yazısı.
merak ediyorum dünyada türkiye kadar din ve diyanet işlerine para harcayan başka bir devlet varmıdır.kul hakkından bahsedip devletin kasasından yattıkları yerden her ay binlerce tl yiyen adam kayırmada doruk noktalara ulaşan pek muhterem din görevlileri,i̇çleri bomboş on binlerce camii yetmiyor olucakki utanmadan bir de milletin parasıyla istanbulun her yerinden gözükecek dev camii yapıcaklarmış.hiç mi utanma yok vicdan yok sizde.camii yapmadan önce aç bir bak bakalım dinin israf konusunda ne diyor!
(bkz:türkiyede 343 kişiye 1 cami 61 bin kişiye 1 hastane düşmesi)
yapımında tüm masrafların devletin kasasından değil ülker grubu, abdullah tivnikli gibi iş adamlarının gönüllerinden kopan bağışlarla yapılacak olan camidir.