dtcf'de okuyorsanız, kat ve kat artan şikâyetlerdir.
evinin birkaç şehir ötede olması, okuldaki hocaların gaddar ve insan yiyen yamyamlar olması, ultra mega zorlukları dersler, geçilmesi imkansız bütler.
iki dersin arasının 4 saat olması. evime gitsem gidemem, okulda kalsam 4 saat ne yapayım? en iyisi okul çevresini gezmek. işin kötü tarafı gezmeyi de sevmiyorum.(bkz:bu bir dramdır)
evlerin ve okulların birbirine uzak olması ve derslerin saat 8.30 da başlaması. hocaların devamsızlığa kesinlikle izin vermemesi.(bkz:1.30 saat yolu olanlar ölsün mü)
2.0
anlatılamayacak kadar çok olan şikayetlerdir.şikayet etmeye başlasam susamam sözlüğün bünyesi kaldırmaz.şikayet etme gücüyle insanları öldürme kapasitesi.(*)
mübalağalı şikayetlerdir.bir nevi zorunluluktur sanki bunları dillendirmek.üniversiteye girmek için geceli gündüzlü çalışanlar girdikten sonra yoldan, yurttan, dersten, hocadan, vizeden finalden şikayet etmezse ortalaması yarıya indirilecektir sanki, öyle bir azim.ha bir de kaçınılmazdır, mezun olur daha bir yıl geçmeden de 'öğrencilik gibisi yok, bi dört yıl daha okurum, ne güzeldi, bilmem ne finaline nasıl sabahlamıştık' diye hasretle anmalar başlar.açıköğretim öğrencileri bile benim de finaller başlayacak sabahlıyorum acayip yoğunum sonrasında görüşelim inşallah diyo ya, gülmemek için o esnada ne düşüneceğimi şaşıyorum.(*) (*)şikayet edince hiçbir şey değişmiyor,fırsata çevirmek lazım,ders aralı çoksa yol uzunsa kitap okumak, hatim yapmak, tesbih çekmek, sohbet dinlemek, ders tekrar etmek için onca vakit var diye düşünülebilir.oda arkadaşları sıkıntılıysa ohh mis gibi sabır antremanı, haydi kötü insanlarla nasıl geçinilir öğreneyim dersi.dersler ağırsa, düzenli yaşam rehberi, dünya yaratıldığından beri aynı tavsiye düzenli çalış final haftası sıkışma dediklerine göre bi bildikler var hadi bi deneyim, okul sonrası da işime yarar bu metot belki. gibi gibi gibi
üniversite sınırları içerisinde siyaset yapılması.sanki orası mektep değil ve sen talebe değisin.
üniversitenin bizatihi kendisi.
