dün tavukların suyunu tazelemek için çeşmeden su doldurmaya gittim. ben gelene kadar tavukların bölgesini bahçeden ayıran naylonun bir kenarı açılmış ve tavuklar bahçeye dalmış. bahçeye zarar vermemeleri için hemencecik onları toplayıp geçtikleri yerden kendi bölgelerine kovalayacaktım. acelecilik ve belki bir anlık öfke ile bir tanesini tuttuğum gibi üç metre öteye fırlattım. normalde canının bile yanmaması gerekirdi ama topallamaya başlamış. uçarken ayağını naylon gergiyi tutan bir çomağa çarpmış olmalıydı. o kadarcık çarpmayla da bir şey olmazdı ama nasıl olduysa ya bacağı ters dönmüş ya da çıkmıştı. hepsini topladıktan sonra topal olanın yanına gittim. kümesin en hayat dolu, en iştahlı tavuğuydu. şimdi ise tüylerini kabartmış, kanatlarını salmış ve başını gövdesine doğru çekmiş keyifsiz keyifsiz tek ayak üstünde duruyordu. tam da koşup gezme mevsiminde bacağından olmuştu. cezalandırdığınız hayvanlar size bir süre yaklaşmazlar ama bu tavuk bütün bunların sorumlusu sanki ben değilmişim gibi bekleyerek beni kahretti. ben başka işlerimi hallediyordum, o da tek ayak üstünde sekerek kümesine kadar gitti. belki sadece moramıştır ümidiyle bugün inceledik ve gördük ki bacağı boşta. yarın keseceğiz. diğer tavukların ise hiçbir şey umurunda değil ya da olan bitenin farkında değiller, boğazlarına bakıyorlar.