atatürkçülükte devlet ile din işlerinin ayrılması, toplumda din ve vicdan özgürlüğünün sağlanması bakımından devletin bütün dinlere eşit olmasını ifade eder. ancak devlet ile din işlerinin ayrılması, dinin belirlenen sınırların dışına çıkmadığı sürece devletin dine karışmayacağı anlamındadır ve din bu sınırlar dahilinde veya vicdanlarda kaldığı sürece devlet bütün dinlere eşittir. laiklik devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime dayandırılması diye de tarif edilir. böyle dinler üstü bir anlayış ile bu sözü geçen eşitlik sağlanır. aslında eşitlik isteyen pek yoktur. zira dinin talep ettiği hukuk kuralları vardır ve her dinin mensubu kendi mahkemesinde yargılanmak ister. modern devlet ise ayrı ayrı mahkemelerle, uygulamalarla ve ihtiyaçlarla uğraşamaz. her dinin, dilin, ırkın, cinsiyetin eşit olduğunu kabul etmek daha kolaydır.
laiklikte devletin dine karışabilmesi için açık kapı her zaman vardır. kpss tarih kitabında bile yazar ki "halifeliğin kaldırılmasıyla tbmm'nin üstünde bir kurumun olamayacağı ortaya konulmuştur. halkın dini ihtiyaçlarına yönelik faaliyetler ise devletin denetimine alınmıştır. " böylece diyanet i̇şleri başkanlığı kurulmuştur ve görüldüğü üzere bu kurum devletin denetimindedir. ayrıca biraz garip ama devletin dine ve sosyal hayata karışmasının bizzat laikliği gerçekleştirmek adına olduğu da savunulabilir. mesela atatürkçüler de kabul eder ki atatürk laikliğin önemli bir adımı olarak tekke, zaviye ve türbeleri kapatmakla sosyal hayatta dinin etkisinin azaltılmasını ve halkın dini duydularının sömürülmesini önlemek istemiştir. evet, kimine göre dini duygular o kadar kutsaldır ki yaşanmamalıdır bile.
laikliğin müslümanlar tarafından savunulabilecek bir tarafı yoktur. i̇mam hatiplerin, ilahiyat fakültelerinin vs. laiklik sayesinde mümkün olduğu söylenemez çünkü zaten laiklik adına medreseler kapatılmıştı. laikliğin müslümanlara sunacağı birkaç fayda onu meşru kılamaz; belki sadece kendi içinde daha fazla çelişmemesinin bir gereğidir.
laiklikte devletin dine karışabilmesi için açık kapı her zaman vardır. kpss tarih kitabında bile yazar ki "halifeliğin kaldırılmasıyla tbmm'nin üstünde bir kurumun olamayacağı ortaya konulmuştur. halkın dini ihtiyaçlarına yönelik faaliyetler ise devletin denetimine alınmıştır. " böylece diyanet i̇şleri başkanlığı kurulmuştur ve görüldüğü üzere bu kurum devletin denetimindedir. ayrıca biraz garip ama devletin dine ve sosyal hayata karışmasının bizzat laikliği gerçekleştirmek adına olduğu da savunulabilir. mesela atatürkçüler de kabul eder ki atatürk laikliğin önemli bir adımı olarak tekke, zaviye ve türbeleri kapatmakla sosyal hayatta dinin etkisinin azaltılmasını ve halkın dini duydularının sömürülmesini önlemek istemiştir. evet, kimine göre dini duygular o kadar kutsaldır ki yaşanmamalıdır bile.
laikliğin müslümanlar tarafından savunulabilecek bir tarafı yoktur. i̇mam hatiplerin, ilahiyat fakültelerinin vs. laiklik sayesinde mümkün olduğu söylenemez çünkü zaten laiklik adına medreseler kapatılmıştı. laikliğin müslümanlara sunacağı birkaç fayda onu meşru kılamaz; belki sadece kendi içinde daha fazla çelişmemesinin bir gereğidir.