samimi bir milletvekilimiz.
bülent bey, adınızla her karşılaştığımda bir resim canlanıyor gözümde. gecenin bir vakti, berjer bir koltuğa oturmuş, okuma gözlüğü boynunda asılı, dizinde kaldığı yerden ters çevrilmiş bir kitap, bir gözü belki zaman zaman televizyona kayan, önünde ille de türk kahvesi, memleketin gidişatı hakkında kederlenen, kendi sorumluluğundan kaynaklı hadiseler karşısında üzülen, başardıklarına da pek sevinmeyen, zaten görevinin bunu başarmak olduğuna inanan bir insanın resmi... yüzünüzle bütünleşmiş ve hiç eksilmeyen hüzne ve kedere bulanmış merhametli gülümseme, bu adamdan hiç kötülük gelmez duygusunu veriyor bana. kendime o kadar yakın buluyorum ki bu harikulade duruşunuzu... çünkü içinde riyanın zerresini barındırmıyor, sahtelik adına hiçbir şey görmüyorum onda. mütedeyyin, allah korkusundan tir tir titreyen, kul hakkını yerse cehennem azabından kurtulmayacağına kani, kelamın kutsiyetine inanmış sizin gibi bir şahsiyet, zaman zaman bana keşke politikanın girdabında değil de, büyük bir hayır kurumunun başında olsaydı dedirtiyor ama hemen bu fikrimden vazgeçiyorum; politika denilen ve hep cambazlara uygun görülen meslekte iyi ki böyle bir adam var da, hani günün birinde “vicdan” namına bir şey aramak zorunda kalırsak bir yerlerde ona gideriz, o da bizi eli boş göndermez diyerek rahatlıyorum. sizi uzaktan tanıdığım ilk günlerde bu düşünceye kapıldım ve o gün bugün -ki bir hayli zaman oldu- hiç yan yana gelip iki kelam etmediğimiz halde, bu fikrim hiç değişmedi.
star açık görüş - muhsin kızılkaya