rasim özdenören – dertli sözlük
dünkü yazısında türkiye'nin gidişatının olumlu yönde oldugunu ifade eden düşünür.

--! spoiler !--
vaktiyle hayal bile edemeyeceğimiz olgularla karşı karşıyayız.

50 yıl önce, otuz yıl önce, bir cengiz dağcı'nın cenazesine sahip çıkacak bir türk hükümeti tahayyül edilebilir miydi?

suriye, mısır, libya, tunus, filistin halkına sahip çıkmaya teşebbüs etmiş bir türk hükümetini tasavvur etmek mümkün müydü? güney afrika'ya kadar uzanmak, güney amerika ülkeleriyle doğrudan temasa geçmek akla gelir miydi?

bu, bir evredir. bu evrede her şeyin güllük gülistanlık olmasını beklemek elbette hayal olur. bazı çaparızlarla karşılaşmak da mukadder olacaktır. ancak trendin yönünün iyiye, hayra doğru evrildiğini tespit etmek gerekiyor.
--! spoiler !--
mavera dergisini ve edebiyst hayatını yeni şafak'a anlatmış.

(http://yenisafak.com.tr/roportaj/?i=369576)
ankara'da 9 şubat cumartesi günü araştırma ve kültür vakfında asım gültekin ile birlikte unutulmaz değerlerimiz programında olacak.
salt manada eleştirmiş olmak için kaleme alınmış bir yazı. alttan alta açıklamanın altına imza atanları hükümet karşıtlığı ve çapulcu yandaşlığıyla yaftalıyor. yakışmamış bence rasim özdenören'e...

ayrıca bildiri mazlum-der'in değil, mazlum-der istanbul şubesinde herkese açık bir şekilde yapılan şuraya katılanların katılımıyla hazırlanmıştır.

isimlerden bazıları:

fatma akdokur – cihan aktaş – ümit aktaş – hilal alkan – nurten ceceli alkan – kamile batur – mehmet bekaroğlu – ayhan bilgen - osman bostan – ali bulaç – sadi celil cengiz – fatma çiftçi – yasemin çoban – mehmet bülent deniz – mehmet efe – hikmet eren – alper gencer – ömer faruk gergerlioğlu – cihangir i̇slam – gülnur kara – gülsüm kavuncu – mualla kavuncu – hüda kaya – kadrican mendi – beytullah emrah önce – ali öner – ahmet örs – yıldız ramazanoğlu – reha ruhavioğlu - cüneyt sarıyaşar – özkan şahin – abdülaziz tantik – mehtap toruntay – sabiha ünlü – ahmet faruk ünsal – fatma bostan ünsal - halil i̇brahim yenigün
avmlerin nezdinde başlayan sistem düşmanlığına güzel bir bakış açısı getirmiş. mazlum-der'in son açıklamalarıyla ilgili yazı kaleme almış. avm'leri bu sistem içinde bulunup eleştirmek kadar mantıksız bir iddia yok. sorunu kökten çözmek amaç olmalı. avm'ler bu sistemin elemanlarıdır. işte o yazı:

(http://yenisafak.com.tr/yazarlar/rasimozdenoren/ilginc-bir-yanlis-bilinc-ornegi-2/38336)
"ilginç bir bilinç örneği 2" başlıklı yazısıyla bilinci çok güzel anlatmış. yani aslında eleştileri ve çözümleri bilinç dahilinde yapmadığınız zaman avmlere kızarsınız ama köklü çözüm öneriniz yoktur. bildiğiniz tek şey avmleri yıkmaktır. avmleri yıkmakla bir şey değişecekse, değişen tek şey sadece adı avm olmayan yeni alışveriş anlayışı olacaktır. içeriği avm'ye benzeyen bu yeni alışveriş anlayışı sadece görüntü olarak değişecektir. bu nedenle gerek anti-kapitalist müslümanlar, gerek onlar gibi düşünen mazlum-der istanbul şubesi ve gerek devrimci müslümanlar denilen gruplar sadece yıkmakla meşgul. tamam yıktın, sistemi bitirdin, peki inşa edilecek yeni bir dünya için görüşü fikrin var mı? kendine ait bir sistemin var mı? cevap koca bir hayır. o halde neyin davasındasın? rasim özdenören'in son yazısında yazdıkları bunlar. ve bence dolu dolu bir eleştiri olmuş.
anti kapitalist müslümanlarla mazlum-der i bir kefeye koymak zaten başlı başına bir bilinçsizliktir. bu bilinçsizliğe sahip biri olarak bilinç dersi vermesek güzel olurmuş hani...

neyse, yazıya dönük olarak...
yazıda da belirtildiği ve benim de tekrar gözünüze soktuğum; ama anlamamakta ısrar ettiğiniz gibi bildiri mazlum-der'in değil birçok ismin ortak bildirisidir.
yazıdaki bir alternatif üretmeme problemine katılmakla beraber, bu sadece bir çevrenin değil tüm dünya müslümanlarının sorunudur. aynı mantıktan gidersek... bu isimlerin bildiride asıl eleştiriler olan müdahalelerin orantısızlığı ve üslup sertliği mevzunu bir kenara bırakıp, seçmece olarak bir alternatif üretmeksizin eleştiri yapmak da kendi eleştirdiğin kuyuya düşmektir.

bir müslüman aydın veya entelektüelin olaylar sürecindeki üslup ve müdahalenin doğru olduğunu savunması kadar vahim bir durum yoktur.
yazıda da "bir iki gün gecikmeli de olsa" gibi bir ifadeyle polisin müdahalesindeki orantısızlık ifade edilmiş yazar tarafından. ama şu gözden kaçırılmış(!) ki, zaten o birkaç günlük gecikme ve bu gecikmenin ardından başbakan tarafından yapılan açıklamaların sonucunda bu olaylar çığırından çıkmıştır.

öyle kadı kızında da olur böyle kusur minvalinde geçiştirilecek bir şey değildir yani o birkaç günlük gecikme...

allah her şeyi ben bilirimcilikten, her şeyin ta kendisi olma sanısından ve basiretsizlikten hepimizi korusun. amin...