darül harpte faiz – dertli sözlük
dar’ül harpte faizi̇mâm-ı âzam ebü hanife ve i̇mam muhammed'e göre, dar’ül harpte müslümanla harbî arasında faiz muamelesi caizdir. aynı şekilde hanefi mezhebine göre darül islamda yapıldığında fasid kabul edilen alışveriş ve ticari muameleler, bu arada kan, domuz ve ölü hayvan eti satmak, bahis oynamak da darül harpte caizdir. (bunların da detaylı fetvaları mevcuttur ve bahis oynayabilmesi için o müslümanın, yüzde yüz kesinlik ile kazanacağını bilmesi gerekir.)ancak bu türlü muamelelerde müslümanın bu işlemlerden kazançlı çıkması şartı vardır.dâr'ül-harpde, müslümanın, kâfirlere ödünç vererek, onlardan faiz almasının caiz olduğu bütün kitaplarda yazılıdır.dâr'ül-harbde, gayri müslimlerin mallarını faiz, kumar, fâsid bey’ ile almak helaldir. bu yollarla müslümanın zarar etmesi ise, helal değildir. (redd-ül muhtar)i̇mam-ı a’zam ve imam-ı muhammed, “dâr'ül-harbde, müslüman ile kâfir arasında(ki muamele) faiz olmaz(faiz sayılmaz)” buyurdu. (mültekâ)dâr'ül-harbde, bir müslümanın, kazanmak şartı ile, kumar, faiz ve sigorta yolu ile, para kazanmasının caiz olduğu, (kuduri, cevhere, vikâye, hindiyye, mebsut, dürr-ül-muhtâr, redd-ül-muhtâr) gibi muteber eserlerde yazılıdır. aynı husus mecma’ul-enhür ve dürer’de de,”lâ ribâ beynel müslimi vel harbiyyi fi daril harbi = dâr-ül-harbde, müslüman ile kâfir arasında faiz yoktur” hadis-i şerifi ile bildirilmektedir. çünkü, onların malını rızaları ile almak mubahtır. fakat, mallarına saldırmak, zorla almak caiz değildir. diyanet ansiklopedisi’nin faiz maddesinde de böyle yazmaktadır.dâr'ül-harbde, kazanmak şartı ile, kazanacağını kesin olarak bildiği hallerde, bahse girmek, yani bir nevi kumar oynamak da caizdir.rum suresinde, “rumlar, en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir.” buyrulmaktadır.müşriklere göre ise, bu, inanılacak şey değildi. halbuki allahü teâlânın vaadi mutlaka gerçekleşecekti.hz.ebû bekir, sure-i celîlenin inişinden sonra müşriklere, “bu galibiyet, sizi sevindirmesin. birkaç yıl sonra roma, farsa(iran'a) mutlaka galip gelecektir”demişti.müşrikler, “bu birkaç yıl ne kadar zaman?” diye sordular. “üç yıl” diye cevap verdi. übeyy ibn-i halef, “yalan!” diyerek, on deveye hz.ebu bekir ile bahse tutuştu. hazret-i ebu bekir, durumu resul-i ekreme haber verdikleri zaman, peygamber efendimiz, “birkaç yıl, 3-9 yıl arası demektir, deve adedini çoğalt ve müddeti de uzat.” buyurdular.hz.ebu bekir, übeyy’i arayıp buldu. übeyy, “ne o, pişmân mı oldun?” dedi.hz.ebu bekir, “hayır pişmân olmadım. seninle bahsi artıralım. yüz deve yapalım. müddeti de dokuz yıla çıkaralım” dedi.übeyy, durumdan çok emindi. romalıların hiçbir vakit, yeniden savaş edebileceklerine ihtimâl vermediği için, “peki yüz deve, dokuz yıl olsun” dedi.dokuz yıl sonra, bedir’de müslümanlar, müşriklere allah’ın yardımı ile gâlip geldikleri sırada, romalılar da farslılarla/i̇ranlılarla, tekrar giriştikleri savaştan muzaffer olarak çıkmışlardı.hz.ebu bekir bahsi kazanmıştı. fakat develerini bizzat übeyy’den isteyemedi. übeyy, uhud’da yaralanmış ve mekke’ye dönüşünde ölmüştü. develeri übeyy’in vârislerinden aldı. bu durum müşrikleri iyiden iyiye düşündürdü. i̇çlerinden birçoğu, müslümanlığı kabul etti. böylece kur’an-ı kerîm’in bir mucizesi daha meydana çıktı. (medarik,tibyan)mekke-i mükerreme, o zaman i̇slam ülkesi olmadığı ve hz.ebu bekir’in kazanması garanti olduğu için bu bahis işi caiz görülmüştü.bunun için i̇mam-ı a’zâm ile i̇mam-ı muhammed’e göre, ribâ ve kumar gibi şeylere ait fâsid akidler, dâr-ül-harbde, müslümanlar ile kâfirler arasında caizdir, yapılabilir. (mülteka)dâr-ül-harbde, kazanmak şartı ile bahse girmenin caiz olduğunu gösteren bir misâl daha verelim:meşhur bir pehlivan olan rükâne, koyunlarının üçte birini bahse koyarak peygamber efendimize güreş teklifinde bulundu. resulullah efendimiz, defalarca rükâne’yi yenip koyunların tamamını aldı. sonra da ihsan ederek hepsini geri verdi. rükâne müslüman oldu. (mebsut, mevahib-i ledünniyye, şevahid-ün-nübüvve)burada mesele haramın helale döndürülmesi değil; müslümanların kalkınmak ve kuvvetlenmek için açık her kapıdan faydalanmaya çalışılmasıdır. zorla, kâfir dahi olsa, kimsenin malına zarar verilemez, el konulamaz, hatta izinsiz zarar vermeden bile kullanılamaz.asıl olan müslümanın malını ticaret ile çoğaltmasıdır. fakat dâr’ül harp olan bir yerde parasını muhafaza etmek için bankaya yatıran müslümanlara, “faizin haram olması sebebiyle getirisini alamazsınız.” demek de zulümdür. sermayesi gayr-i müslimlere ait bir bankada parayı terk etmek ancak o kafirlerin kalkınmasına yarar.üstelik bu hüküm sadece müslüman ile zımmî yani gayr-i müslim arasında geçerlidir.müslüman,müslüman kardeşine faiz uygulayamaz. kendisi de gayr-i müslime faiz ödeyemez. müslüman kardeşine yardımcı olur, kafirin kalkınmasına yardımcı olamaz.http://www.akademidergisi.co/2015/06/turkiye-kesinlikle-islam-devleti.html?m=0