i̇slamda savaş ahlakı bir hukuk halini almıştır. her alanda olduğu gibi ahlakın en zirve hallerini yalnız ve yalnız islam dini hukuk haline getirmiştir. böyle güzel bir dine mensubuz. elhamdülillah. o yüzden i̇slam savaş hukuku çok kapsamlı bir konu. ehli kitapla savaşmak,ehli kitapla toprak müdafaası için savaşmak, kafirle savaşmak, islam için savaşmak,savaşması gereken yerde savaşmamak,savaşması gereken yerde nasıl savaşmalı,ne yapmalı vs hep ayrı hüküm ve tertiplere bağlı. hepsi ayetler ve hadisler ile çizilmiş hudut ve kurallar bütünü. gelelim bu kadar geniş bir konuya filistin-i̇srail çatışması içinde “misilleme caiz midir?” sorusu üzerinden cevap vermek daha uygun düşecektir. i̇slam bu konuda ne der?
i̇slâm ortaya çıkıp yayıldığı zaman ilk müslümanlar, kendilerine saldıranlarla savaştılar ve bağlılarını, onlara baskı yapanların elinden kurtarmaya çalıştılar. dünyanın dört bir yanındaki yöneticiler, müslümanlara saldırmak için hazırlıklara giriştiler. i̇şte bu sebeplerden ötürü, müslümanlar da ‘’kim size saldırırsa, misilleme olacak kadar siz de ona saldırın….” (bakara/194) ayeti gereğince karşı saldırıya geçmişlerdir.
demek misilleme var.
burada önemli bir mesele ile karşı karşıya bulunuyoruz: düşman, her türlü ahlâki kural ve insanî duygudan yoksun bir şekilde hareket ederse, müslümanların da, aynı şekilde, “kısasa kısas” deyip misillemede bulunmaları ve onları taklit etmeleri gerekir mi?
müslümanlar, insanî olmayan hareketlerde onlara hiçbir şekilde uyamazlar. çünkü i̇slâm, bu gibi durumlarda “allah’tan korkma”yı emreder. savaşta aşırı gitmek kesinlikle haram kılınmıştır. çünkü, allah muttakilerle beraberdir.” (bakara/194)
misilleme, insanî faziletlerin sınırlarını aşamaz. eğer düşman, müslüman ölüleri, hınçla parçalamak, organları koparmak veya kesmek gibi vahşiyâne hareketlere girişirse, müslümanların bu yapılanları aynen düşman cesetlerine uygulama hakları yoktur. çünkü ayet, misliyle karşılık verme hususunda takvalı olmayı emretmektedir.
1
i̇slâm ortaya çıkıp yayıldığı zaman ilk müslümanlar, kendilerine saldıranlarla savaştılar ve bağlılarını, onlara baskı yapanların elinden kurtarmaya çalıştılar. dünyanın dört bir yanındaki yöneticiler, müslümanlara saldırmak için hazırlıklara giriştiler. i̇şte bu sebeplerden ötürü, müslümanlar da ‘’kim size saldırırsa, misilleme olacak kadar siz de ona saldırın….” (bakara/194) ayeti gereğince karşı saldırıya geçmişlerdir.
demek misilleme var.
burada önemli bir mesele ile karşı karşıya bulunuyoruz: düşman, her türlü ahlâki kural ve insanî duygudan yoksun bir şekilde hareket ederse, müslümanların da, aynı şekilde, “kısasa kısas” deyip misillemede bulunmaları ve onları taklit etmeleri gerekir mi?
müslümanlar, insanî olmayan hareketlerde onlara hiçbir şekilde uyamazlar. çünkü i̇slâm, bu gibi durumlarda “allah’tan korkma”yı emreder. savaşta aşırı gitmek kesinlikle haram kılınmıştır. çünkü, allah muttakilerle beraberdir.” (bakara/194)
misilleme, insanî faziletlerin sınırlarını aşamaz. eğer düşman, müslüman ölüleri, hınçla parçalamak, organları koparmak veya kesmek gibi vahşiyâne hareketlere girişirse, müslümanların bu yapılanları aynen düşman cesetlerine uygulama hakları yoktur. çünkü ayet, misliyle karşılık verme hususunda takvalı olmayı emretmektedir.
1