sırat-ı müstakim ehlinin ahvali müthişesidir ki; ehl-i dünya bunu asla anlamaz, kabullenmez, hissetmez, şöyle ki;insanın fıtratı beka arzular. ister ki sabit olayım. ne var ki enaniyet sabite olanı bozmaya başlar. nasıl berrak akan bir su dursa, kokmaya başlar, aynen öyle de havftan emin olan kişiden kibir kokusu yükselmeye başlar.. bunun menfi sübutu da suyun durmaksızın akmasıdır ki, bunda da çok israf olur ve çok kimseler istifade edemez. buna recadan arınmak denir ki, insanı yesin pençesine düşürür, canını israf eder.dünya ehli ise, tüm dünyası bu fani alemden ibaret bildiğinden, buraya yatırım yapar, cennetini burada ikame etmeye çalışır, çarklar arasına yuva yapmaya, sabit oturmaya gayret ederken ölüm çarkına kadar bir yorulmacayla ömrünü bitirir.mümin ise; daima teyakkuzda ise de, dehşetli bir korkunun telaşında değildir, cesur bir zabitin, uyanık bir müfettişin nazarı gibidir. böylece mümin, say içinde rahat eder, rehavet içinde değil. vazifede dinlenir, vazifeden terhisle değil.
korkusuz sevgi yerin dibine batsın dedirten hakikat.
bir kuşun iki kanadı gibidir. birisi olmazsa kuş uçamaz ve yere çakılır.
ortada yürüyenin hidayete erdiği.
azabından korkarım lakin rahmetini umarım...ondan yine ona kaçarım...
müslümanın ikisi arasında denge kurması gereken korku ve ümit.
gençlikte havf, yaşlılıkta reca..