deprem – dertli sözlük
aslına bakarsanız insanı öldüren ne deprem ne bina. i̇nsan her zamanki gibi ya kendini öldürüyor ya da birbirini. yaşamakta olduğum bir örnekle bunun nasıl gerçekleşebileceğini açıklayayım sizlere; oturduğumuz bina 1999 depreminden hemen sonra yapılmış, söylenene göre güya çok denetlenmiş. ama ne denetleme. öncelikle şunu belirteyim; binamız yapılırken –hazır beton- denen kavram daha ortada yokmuş yani tüm çimento binanın yapıldığı yerde karılıp dökülmüş. kaç kat dökülmüş dersiniz? tam sekiz kat. birinci derece deprem bölgesi ve gelecek yirmi yıl içerisinde büyük deprem beklenen bir yer ve tam sekiz kat böyle çimento dökülmüş.evde en küçük inşaat işi yapmak istediğinizde kolon,kriş ve tavandaki yamukluklar işinizi baya zorlaştırıyor. güya birde deprem perdesi felan yapılmış. normal binayı böyle yapan o perdeyi nasıl yapmıştır kim bilir... birde işin daha komik yanı bizim bina cadde üzerinde olduğu için sekiz kat izni verilmiş ama arkamızdaki mahalle komple üç kat ya da müstakil. daha fazla kata izin yok. cadde boyu yedi sekiz kat ama geri kalan mahalle üç kat. bunun ranttan başka dayanağını bulamıyorum.hadi bunu da geçtim...
güya denetlenmiş demiştim ya orasını anlatayım birazda. bilirsiniz son yıllarda bu zorunlu mantolama olayı çıktı. bu bağlamda bizim sitede bunu yapma kararı aldı. ama bu binayı yapan kişinin yakın akrabası ve binada dairesi olan biri ilk önce bina temelinin açılıp su yalıtımının yapılması gerektiğini söyledi. yani düşünün o kadar denetlenen binanın temel yalıtımı yapılmamış. eski yöneticimiz vardı bir tane; az para alırdı, bahçe düzenlemesi yaptırdı, kamelya yaptırdı, soğuk havalara karşı yeni kapı pencereler taktırdı,borulardan gelen yağmur suyunu da bina temeline gönderen bir sistem yaptırdı.tüm bunlar yapılırken bu dairesi olan adam ses çıkardı mı bilmiyorum ama eski yöneticiye zamanında belirtse muhtemelen yapardı. neyse yeni yönetici de bir adam getirip sordurmuş. adam da – giren su girmiştir şimdiye kadar bundan sonra yapsanızda fayda etmez- demiş. maliyetide pek fazla değil ama yeni yöneticininde yaptırmayacağı tuttu, yaptırmadı. mantolama oldu ama binanın etekleri her ihtimale karşı (sonra yapılır diye) açık bırakıldı. oturduğumuz uzun yıllar içinde ve son bir yılda da bir kaç kez baya iyi su bastı bodrumları. ayrıca bodrumun bazı bölgelerinde paslı demirler görünüyor. ufak depremlerde baya iyi sallanıyoruz ama depremler geçince herkes ilginç bir şekilde normal hayatına geri dönüyor. bunlara ek olarak bulunduğumuz bölgedeki zemininde çok sağlıklı olmadığını (bina yapımı için) söyleyebilirim. biraz yüklü bir kamyon ya da büyük araç geçişinde ufak titremeler hissediliyor.
i̇şin başka bir boyutunu da anlatayım. bizim bu binayı yapan kişi (yukarıdaki adamın akrabası) inşaat şirketi olan –muhafazakar- kesimden ve tanıdığımız da bir mimar. çok iyi de bir insan olan, iyi ünilerde okumuş, inşaat mühendisi bir oğlu var. oğlu bizim ev yapılırken daha çocuktu, beş-altı yıldır babasıyla çalışıyor. ama ne yazık ki babasının yönlendirmede başarısız. çünkü babası hala yeni yaptığı binalarda bu temel yalıtımını yapmıyor.şöyle anlatayım; çocuğuyla onların yaptığı yeni bir binanın bodrum katında rast geldi konuşma şansı buldum. bulunduğumuz yeni binanın duvarlarının neden bu kadar nemli olduğunu ve boyaların neden kabardığını sordum? o da – babam yalıtımını yaptırmadı.- dedi. – neden çok mu pahalı?- dedim. –yoo nerdeyse hiç maliyeti yok ama yaptırmıyor işte- dedi, güldü.
yani ne denir? bu insanlar baktığınızda dört dörtlük insanlar. (dini yönden, maddi yönden vs.) ama bu kadar ucuz bir yalıtım işini yapmamış, yapmıyor. muhtemelen zorunlu da ama yapılmıyor işte.
şimdi bir deprem olsa ve bizlere birşeyler olsa bu inşaat firması sahibi rahat uyuyabilcek mi, yaptıklarından tövbe etse...
yani sadece o da değil. belediye başkanları, muhtarlar ne yapıyor? bizim mahallede daha fazla çalışır diye yılların eskitemediği muhtar yerine bir bayan muhtar seçildi.bu bayan muhtar atıyor masayı dışarı sabahtan akşama sohbet, bir imza işiniz olsa beş lira (biliyorum yasal değil ama makbuz vermediği için kanıtlayamam da) alıyor. hiç bir afet durumunda muhtar ortada yok. belediye yeni fay hatlarının belirlendiği bögeye 11 kat, evet, 11 kat yapma izni veriyor. halkı bir afet anında yapacağı şeyler hakkında bilgilendiren yok. bir tek eski yöneticinin bina girişine astığı deprem anında alacağınız pozisyonu gösteren bir kağıt var. bunun dışında çalıştığım yerlerde inşaat işlerinin masa başında nasıl denetlendiğini de çok gördüm. ne diyeyim masa başı işi çok seven bir milletiz. zamanında konya da durup dururken evler yılmıştı, hatırlayanlar vardır. buradan anlayın işlerin yürümesini, hala aynı...
görüyorsunuz işte... depremin zamanı önemli mi? deprem zaten geliyorum diyor. asırlardır bu böyle. biz hala depremin zamanına yoğunlaşıyoruz. (olmadan çıkalım diye) bakın, bir araştırma yaptığınızda göreceksiniz ki en eski toplumlar da deprem, uzay ve benzeri bir çok şey hakkında bilgililer. yani biz şimdi depremin derecesini felan ölçünce kendimizi bir şey sanıyoruz. o insanlardan da depremin nerelerde olabileceğini tahmin edip buna uygun yerleşim inşa edenler var. etmeyenler de var. etmeyenler kaybolup gidiyor ama edenler yüzyılları aşıp hala ayakta duruyor.
yani artık bir oturup düşünmenin zamanı geldi hatta geçti bile. depreme hazırlıklı olalım, en azından bir deprem çantamız olsun. bugün 1999 depreminde insanların yaşadıklarını tekrar tekrar okuyunca bu deprem çantası denen küçücük bir şeyin bile ne kadar önemli olabileceğini tekrar anladım. bir de aynı evde yaşadığımız insanlarla ilişkilerimize dikkat edip anlık öfkemize yenilmeyelim. bir öğretmenim çocuğuna kızıp, çocuğunu odaya kitlemiş ve depremde çocuk odadan çıkamadığı için (kapıyı açıp bir adım atsa...) hayatını kaybetmiş.
dikkat edelim kardeşlerim, yaşadıklarımızı unutmayalım, unutturmayalım, bilinçlenelim, bilinçlendirelim, akıllı olalım, vicdanlı olalım,ahlaklı olalım, çalışalım, işimizin hakkını verelim, bu dünya kimseye kalmaz...