(bkz:icetanbul)
i̇stanbul başkasının çocuğu gibidir. gülünce seversin, ağlayınca bırakıp kaçmak istersin...
"istabul iki türlü sevilir" der peyami safa:"biri burada para kazananların ve keyif çatanların sevgisidir. onlar da anayasamız gereğince, türk'türler(!). beyoğlu'nda mağazaları, galata'da yazıhaneleri, suadiye'de köşkleri, ada'da villaları, ayazpaşa'da apartmanları vardır. ve i̇stanbul'un medeniyet seviyesinin yükselmesinde rolleri vardır. fakat bir de i̇stanbul'u fetihten evvelki türk hakanlarının rüyalarıyla, muazzam fatih'iyle, rumelihisarı'ndaki şehitlerin mezarlarıyla, bugününde onun geçmişini her an hatırlayarak sevmek vardır. i̇stanbul'u türkçe sevmek, türk gibi sevmek budur. bir şehidin kırık mezar taşını surp agop'taki lüks apartmandan daha fazla sevmek; i̇stanbul'u bir bank şehri, bir liman şehri, bir kazanç ve keyif şehri olmaktan ziyade tarih şehri, mana şehri, fatih şehri olarak olarak sevmek."
i̇stanbul, hakkında şiirler yazılan şehir. yaşarken fark ediyorsunuz ki boşa yazılmamış o şiirler. karmaşa ile huzurun, kalabalık ile sakinliğin bu kadar iyi bir şekilde iç içe girdiği başka şehir yoktur sanırım. vapur sesleriyle karışan ezan sesleri, zamanın bir atlı gibi kovalaması, insanların sürekli ve bitmeyen koşturmacası. şehirde neyi arıyorsan onu bulduğun büyük bir umman. aslında bir okul. seni daha iyi bir sen yapan, geliştiren, dönüştüren.