i̇smini jung'un bir hikayesinden alan salih mirzabeyoğlu eseri. hikaye kısaca şöyle:
- “kiautschau bölgesinde korkunç bir kuraklık oluyor ve yöre halkı umutsuzluk içinde… katolikler, protestanlar, yağmur için dua ediyorlar, çinliler kutsal ateş yakıyorlar… fakat hiçbiri işe yaramıyor… o zaman “yöre konseyi”, iç bölgelerden, schantung’dan bir uzman, bir yağmurcu getirtmeye karar veriyor…
kendisini şehir kapısında karşılamaya geliyorlar ve soruyorlar:
- “sizin için ne yapabiliriz? arzunuz nedir?”
- “şehir dışında küçük bir ev verin ve beni rahatsız etmeyin!”
yağmurcu, küçük bir bahçeyle çevrili evine çekilip üç gün ortalıkta gözükmüyor… dördüncü günün sabahı lâpa lâpa kar yağmaya başlıyor; bu mevsimde kar, en iyimser umutları bile aşan bir hâdise… halk büyük bir coşku ile sokaklarda bağırıyor:
- “yağmurcunun işi bu, yağmurcunun işi!”
şehirden geçen arkadaşım, bu adamı görmeye gidiyor ve kendisine bunu nasıl becerdiğini soruyor… çinli, büyük bir tevazu içinde cevap veriyor:
- “oh! bunu çok kolay açıklayabilirim. ben schantung’tan geliyorum; orada yağmur düzenli yağar, her şey düzenlidir, bu sebeple ben de düzen içindeydim. kuraklığın hüküm sürdüğü kiatschau’ya geldim, burada herşey düzensizdi, benim de düzenim bozuldu. bu sebeple, sakin kalabileceğim ve deri̇n düşünceye dalabi̇leceği̇m bir ev istedim. üç gün-üç gece kendi kendime çalıştım ve eksik olan düzen yeniden kuruldu; kurulunca da yağmur yağmaya başladı!”
- “kiautschau bölgesinde korkunç bir kuraklık oluyor ve yöre halkı umutsuzluk içinde… katolikler, protestanlar, yağmur için dua ediyorlar, çinliler kutsal ateş yakıyorlar… fakat hiçbiri işe yaramıyor… o zaman “yöre konseyi”, iç bölgelerden, schantung’dan bir uzman, bir yağmurcu getirtmeye karar veriyor…
kendisini şehir kapısında karşılamaya geliyorlar ve soruyorlar:
- “sizin için ne yapabiliriz? arzunuz nedir?”
- “şehir dışında küçük bir ev verin ve beni rahatsız etmeyin!”
yağmurcu, küçük bir bahçeyle çevrili evine çekilip üç gün ortalıkta gözükmüyor… dördüncü günün sabahı lâpa lâpa kar yağmaya başlıyor; bu mevsimde kar, en iyimser umutları bile aşan bir hâdise… halk büyük bir coşku ile sokaklarda bağırıyor:
- “yağmurcunun işi bu, yağmurcunun işi!”
şehirden geçen arkadaşım, bu adamı görmeye gidiyor ve kendisine bunu nasıl becerdiğini soruyor… çinli, büyük bir tevazu içinde cevap veriyor:
- “oh! bunu çok kolay açıklayabilirim. ben schantung’tan geliyorum; orada yağmur düzenli yağar, her şey düzenlidir, bu sebeple ben de düzen içindeydim. kuraklığın hüküm sürdüğü kiatschau’ya geldim, burada herşey düzensizdi, benim de düzenim bozuldu. bu sebeple, sakin kalabileceğim ve deri̇n düşünceye dalabi̇leceği̇m bir ev istedim. üç gün-üç gece kendi kendime çalıştım ve eksik olan düzen yeniden kuruldu; kurulunca da yağmur yağmaya başladı!”