yalnızlıktır.
ekonomideki acımasız, sınırsız, ahlak tanımayan rekabet anlayışı toplum hayatında ister istemez insanların bireyselliğe yönelmesine neden oluyor. bugün, kapitalist sistem içerisinde şanslı olarak kendine yer bulmuş bir orta sınıf birey, haftanın beş gününü iş hayatına ayırıyor. çalışan insanlar işverenler tarafından makine olarak görüldüğünden, burada insanlıktan çıkmış bir vaziyette çalışıyor ve hafta sonu yaşayacağı iki günü rahat geçirebilmek, hafta sonu daha rahat para harcayabilmek için bunlara tahammül ediyor. hafta sonu sistem kendisinden, kazandığı parayı tekrar piyasaya geri döndürmesini bekliyor. çalışanın, hafta sonu avm’lerde, sinemalarda, restaurantlarda zaman geçirip eğlenmesi gerekli. fakat ekonomideki acımasız rekabet hissinin insani ilişkileri de etkilediğini görüyoruz. artık insanlar daha çok içine kapanık, daha bireyci davranıyor. bunun en temel sebeplerinden birisi tabiki, bireylerin diğer insanları “rakip” olarak görmesi. tabi bir de aile kurumunun dejenerasyonu var. batı toplumunun sanayi düzenine geçişi esnasında kadınların birer makine olarak fabrikalarda çalışmaya başladığını görüyoruz. burada sendika hareketlerinin henüz başlamadığı dönemlerde kadınların günde 16-18 saat çalıştırıldığını biliyoruz. daha sonra malum feminist hareketler var ama bunlar kadınları bu düzenden kurtarmayı başaramıyor. neticede, kadınlar kapitalist sisteme ucuz emek gücü olarak entegre olunca aile kavramının da yozlaştığını görüyoruz.
her şekilde, bu sistemde insanlar kendi başlarına kalıyorlar. bu da kapitalist toplumlarda huzursuzlukları, depresyonları, intihar vakalarını artırıyor.
ekonomideki acımasız, sınırsız, ahlak tanımayan rekabet anlayışı toplum hayatında ister istemez insanların bireyselliğe yönelmesine neden oluyor. bugün, kapitalist sistem içerisinde şanslı olarak kendine yer bulmuş bir orta sınıf birey, haftanın beş gününü iş hayatına ayırıyor. çalışan insanlar işverenler tarafından makine olarak görüldüğünden, burada insanlıktan çıkmış bir vaziyette çalışıyor ve hafta sonu yaşayacağı iki günü rahat geçirebilmek, hafta sonu daha rahat para harcayabilmek için bunlara tahammül ediyor. hafta sonu sistem kendisinden, kazandığı parayı tekrar piyasaya geri döndürmesini bekliyor. çalışanın, hafta sonu avm’lerde, sinemalarda, restaurantlarda zaman geçirip eğlenmesi gerekli. fakat ekonomideki acımasız rekabet hissinin insani ilişkileri de etkilediğini görüyoruz. artık insanlar daha çok içine kapanık, daha bireyci davranıyor. bunun en temel sebeplerinden birisi tabiki, bireylerin diğer insanları “rakip” olarak görmesi. tabi bir de aile kurumunun dejenerasyonu var. batı toplumunun sanayi düzenine geçişi esnasında kadınların birer makine olarak fabrikalarda çalışmaya başladığını görüyoruz. burada sendika hareketlerinin henüz başlamadığı dönemlerde kadınların günde 16-18 saat çalıştırıldığını biliyoruz. daha sonra malum feminist hareketler var ama bunlar kadınları bu düzenden kurtarmayı başaramıyor. neticede, kadınlar kapitalist sisteme ucuz emek gücü olarak entegre olunca aile kavramının da yozlaştığını görüyoruz.
her şekilde, bu sistemde insanlar kendi başlarına kalıyorlar. bu da kapitalist toplumlarda huzursuzlukları, depresyonları, intihar vakalarını artırıyor.