yedi güzel adam – dertli sözlük
cahit zarifoğlu'nun efsane şiiri...

i

bu insanlar dev midir
yatak görmemiş gövde midir

bir yara açar boyunlarında
kolkola durup bağırdıklarında

- yar kubanın olam
dağlar önüme durmuş
ki dağlanam

ã‡ekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden
durdular ite çakala k...arşı yarin kapısında

1.
yedi adam biri bir gün
bir kan gördü
gereğini belledi
yari asla koynuna
ayırmaz kanı yanından
beyaz haberlerim var kardeşlerim
- bir güzel ince gelin
kabartır göğsünü toz duman içinde
gelinliği durur çıkartıp bıraktığı yerde
içerlerden bir taşlı tarladan
kaynayan nehrin gözünde
unutmuş gelin alınlığını
avuçları sıcacık yumulu bedenine dayalı
kalın bilekli badem topuklu
seyirtir o ince gelin
g r e v l i'lere şifalar götürmek için

beyaz haberlerim var kardeşlerim
- gölgesiz meydanlara
aklı yağmalayanlar arasından
yayılırsa karanlık fısıltılar
ya da güzel dışlı yapay çiçekleri
muhtemel bir genç kızın
başına atılırsa

yedi adamdan biri
bir gün bir kan göreni
kabukları soyulmuş
taze devrilmiş bir ağaç gibi
ã‡eker çıkarır kendi kadınlarından
fırlar yataklarından tatlı uykudan
ã‡ıplak yalın ve güzel adaleli
o er alarak
seyirtir danseder gibi
- önce sağlam olmalı arkam
o ince gelin
berilir hemen ardında erin
1000 yıl durmadan en atmış bir çınar gibi

g i d i y o r dansöz gibi
yere ve göğe açık avucunda o kan
o işlem onda güvercin ve sevap
onlarda en ağrımalı yara
ve yollanıyor o güvercin onlara
güvercin değişiyor gittikçe ondan
güvercin değişiyor vardıkça onlara
+ ve aman ne uzun sürüyor bir düşman öldürmek +

yedi adam artık bir kan göreni
varıyor dengede
kuğu gibi sarkıyor onlara
akıyor onlara
şiirler söylüyor ve mısralarında
işlek çelik kümeleri
ve kalkıyor her bir ulaşmasında
iki yanında sülüs ve vav gibi
bir vuruşta öldüren elleri
-karanfil serpercesine
bir kez daha vurdum ya allah diye açtığım yaralara

-güzelin düşmanı güzel olur
güzelin yari güzel olur

o varıyor tüm meydanlara
kanı okşayarak ve kabartarak

kanı okşa ve kabart
ve sonra sabah kahvaltısında
içinden geçirmekle varsın sofrana
ã‡ocuklarımızın ellerinde büyüyen gagalı şeylerin
tanrının buyruğu ile ortaya çıkarttığı
gürbüz bir yumurta


ii.

yedi adam biri bir gün
bir aşk gördü
gereğini belledi
ölüm girse koynuna
ayırmaz aşkı yanından

beyaz haberlerim oluşuyor kardeşlerim

daha ne kadar saklanabilirdik seninle:
yaylalardan nasıl geçtik
ã‡obanlara yetişemedik ama uzaktan
zahmetsiz ve hiç kimseye değil gibi konuşan ağızlardan
ne bilge sözler dinledik
sığındığımız
ve içinde saçlarımız göle girmiş gibi ıslanan
o dev o kabul eden o izin veren mağaralar
yine açık yine buyur'lu
çekildi üstümüzden. - ã‡alıların
bilen duruşlarıyla karşılaşırdık koşuşurken gizlilere

güneşi tez gördük dağlarda
ormanın ay çiçeği gibi uyanan hayvanlarıyla
ilk iş gövdemizin acıktığını anlamak oldu
gittik kokladık ekmeğimizi tarlalarda

o gün gezdim seni elllerimle

söyledin: geniş vuruyor yüreğin

ülkeye tez giden ayaklarımla varıyorum
kanım temizliği seven bir kola atılıyor durmadan
yıkanmış güneşte yeni kurumuş çarşaflar gibi
serin ve ürpertici gövden
yaklaşmaktasın ve / çok yakınıma taşıdığım / güller
sana canı gönülden aşık oldum meleğim
kollarına gümüş bilezikler düşündüm
dostlar buldukça onlara
kalın kaşlarını övdüm

güzeldin
gövden gerilmiş devinmekteydi
bir tobloda gibi her bakmaya değişen
karanlık anlamlardan arınan yüzünle
hakkı verilmiş
zehirleri alınmış kazanlarda
demirle birlikte çeliğe koşmaktaydın
ve döllenmekteydin mengenelerle kucaklanarak

işçi eğilir bükülür ve doğrulur
köylü bükülür doğrulur eğilirken
insan iyi maden kuyumcuda

güzeldin / gövden
yeni bir iklim gibi yayılmaktaydı karalara
ağaçlar,kırlardaki hayvanlar kasabadaki insanlarca
işte davetliydin
acıktık bıçaklarına kanımızı gütmekteymişin gibi
gelip acı sözlerin için
bir çekmece koydun yaralarımıza

ve ellerin uçuşan yapraklar gibi
brden
nasıl yalnız olduğumu anladım
kimseler yoktu ikimizden başka birbirine bakan

susuyor sessizce
aşkla ilerliyorum
milletim bileniyorum
devirmeye

devirmeye safrası beynimi üleşen
elleri karımın üstünde birleşenleri

bundan böyle yekinmeye hevesli yüreğim
/ sanatsever halkımıza duyrulur /
aklım eski izlerde şimdi
iz demek
bir geniş
bir kendine dönük bir en ileriye
yol demek

usulca kalkıp gidene: dur
ki çevrileceksin

toydun cesurdun
gençtin atıldıın
bilmezdin atıldın
kabuğu oydun oydun
kabukta kaldın

sis iner örter mermeri
ağacı binayı

sis kalkar kalkmaz
gürünür mermer
ağaç ve dev

bu adamlar dev midir
yatak özlemez gövde midir
gül açar boyunlarında
kolkola durup bağırdıklarında
bomba düşmüş gibi deprenir toprak
konuştuklarında

- yar kurbanın olam
dola yaşmağını bileğime
ki düşmanı güzel vuram

ã‡ekip mavzerler çıkardılar oyluk etlerinde
durdular ite çakala karşı yarin kapısında


ııı

yedi adam biri bir gün
bir yar gördü
gereğini belledi
yari asla koynuna
ayırmaz yari yanından

alev gerekli kentliye
bu ısıtma devleri kentte
bir an önce inmeli oğlum
/ bütün gün badem çırptım
üzümün tehini armudun çürüğünü ayıkladım
uykuya geç vardım
yatağın içine elimi daha yeni koydum
rahatıma doymadım ama../

ümmeti gözetmem gerekli
ben seni beyaz haber ustası
olasın diye boğmadım - doäžurdum

beyaz haberlerim için hazır olun kardeşlerim

anam su döküyor ellerime
bedenim hızla kaçıyor
gözlerime toprak atan uykudan
suyu çarptıkça yüzüme ve gözlerim yalnız
yanıyorlar

yemi torbanın dibine gelince beygir
iri saman saplarının arasından
iri etli dudaklarına
küçük zor bulunan arpaları topluyor

bir parça daha yükselen
bir parça küçülen
bir parça daha uzak duran yıldız
beygir ve yanında duran semeri
evin gerisinde yığınla odun - badem dalları
ve kuru alıç kökleri
ve ben o zaman bilmezdim halka
ateş gerektiğini
ã‡alışır gün boyu kuru ağaçları devirir
badem çırpar budardım yaban çalıları

gün tepeme değsin öğleye durayım

gün tepene değsin öğleye durasın
kökleri hem derinleri hem sığları sarmış
durmaksızın nimet devşiren
ceviz ağacının altında.-
öğleye durmayı
hiç düşündüm mü ağaç neden hayvan değil:
ã‡ünkü kan'dır hayvan
damardır ağaç

o ceviz ağacının altında
dallarına ve köklerine
bir öz su damarı gibi bağlanarak
onlar ve ağaçlar
toprak ve kalbinden doyurduğu hayvanlar
işitmişler bakın onlarla
onlar ve yapraklar
geniş bir ağızla üfürülüyormuş gibi kımıldamaya başladılar

onlar ve tüfeğimi doğrulttuğum kuşlar
åžimdi öldürme vaktim değil

baaşıma omuzlarıma konun
dudaklarımdan ve kalbimden dinleyin
/ işte bakın ekmek böyle tutulur /
öğleye durarak bağlıyorum bu tepeleri
o tepelere

eğlenme doğada - kentte bu gece ışıklar yanmadı
damlardan
ã‡orba dumanı yükselmemekte
yufka ekmeği
toprak ve ağaç kokulu ellerimle
/ işte bakın ekmek böyle tutulur /
åžu en artist
ve lokmayı taşıyan parmakların ucunda
pıt pıt bir damar gibi atan
yemin ve billah
sıcak bulgur aşının kalbidir

dedim çünkü kalk
yoksa sütüm helal olamaz

düşündüm sol kolları kesik insanların
ne denli mahir olduklarını sağ kollarında

beyaz haberlerim için toplanın kardeşlerim

- adım mustafa ve niyazi ve abdurrahman

kafkas yaylalarında çadırlarımın
sürülerimin ocak taşlarımın
izleri vardır / doğup yürümeye başlayınca
ã‡ıplak basmıştım toprağa /

yine de ana'vazım duymasam hiç uyanmam
bedenim öylesine yorgun babam öylesine ölü
ölü gibi kımıldamıyor dedem
sini belli kendi belli değil
ne bir hak torunlarında ne yaşayan bir arzusu

ellerim yumruk dizlerimin arasında(tam üç yüz yıl)
etim etimin sızısını alsın diye

kalk çünkü sabah yıldızı
bir mızrak boyu yükseldi
+ iri ve zeki
uçları nemli bir göz gibi +


ıv

yedi adam biri bir gün
bir bela gördü
gereğini belledi
yalvarsa evleri harap kadınlar
ve ağlayan bir kaç çocuk
kamalar salınsa karnına
ayrılmaz belalı yanından

haberime kulak asmayıp - duymadık
demeyesiniz kardeşlerim

ülkem bugün
yariyle buluşmuş gizlilerde
tepeden tırnağa yeni yıkanmış
ve örtüler içinde
göz kapakları kale kapıları
gibi örtülü
yassı gözlü kabarık alınlı
kalbine ve beline zengin
düzgün bedenli bol saçlı erkekler gibi

ülkem
tepeden eteğe yıkanmak için
aşıdan sonra paklanan
ovalara yayılmış kadınlar
evi uçsuz bir yol gibi bekleyen
yavruya verilecek süt gibi
en sıcak yerinde bekleten
o kadınlar gibi ülkem

- yürürüm bayırlarda
gücüm ne merkezde tartmak için
kulak verir
dinlerim ağacı

geçerken beton döşeli apartman kaykılı toprakta
sesim nasıl etkili yoklamak için
durdurur sorarım kentliyi
ne haber böyle :
nereye :

bela üreten elim
nasıl davranır belalar içinde
sınamak için
uzanır okşarım saçlarını ey yarim
bakarım aşık ve hoyrat ellerime

bir gün sapsarı kesildim
öyle bir tabiat vardı ki gövdemde
insanları görmezdim bile yanımdan
bir hava bulutu gibi geçerlerdi
içimden
gidip dağlara
kafa tutmak gelirdi

bir gün ben
iri ve kaslı gövdem
sapsarı kesildim
hali harap bir dev çıktı önüme
gözlerini öyle açtı ki yüzüme ve ağlamış
sonra söyleştik

bu bir nöbet devriydi kardeşlerim

bizimle aşkta olanların
eline su döksünler
ã‡adırlarının önüne o küçücük
kilimleri sersinler


v

yedi güzel adam
biri bir gün bir dağ gördü
gereğini belledi.
ki o dağ
ağaçsız ve yalnız
gökle alıp veriyordu.
rüzgarla ürperir gibi olurdu
beygirin derisi nasıl ürperirse boydan boya
dokununca.
yılanla akreple kertenkele
tavşan keklik kurtla
onlarla
hayvanlarla kımıldanırdıı

dağ bu
serpilmiş atılmış yer kapmış
başa kuruluş.böbürlenmeden iri kendiliğinden koca

dağ bu
devir. söz gelsin. kervan devri
eteğinde ipek yolu zencefil yolu
kara ve beyaz yolu zenci. develer
içerek karınlarından tüylerinden geçirerek
dağı yiyerek. söz gelsin. beslenirlerdi

dağ bu
devir kuş devri
geçerdi kartal

işte o kartal
renksiz ısıvermeden
ürkmeden ürkütmeden
kendinden geçerek süzülür
dikine batar dikine çıkar
coştumu
vurur kendini dağa - ölürdü parçalanarak

dağ bu
devir aslan devri
yer yer toplaşarak
erkekli dişili
sık sık oynaşarak

devir insan devri
geçti geçti
insan geçti
et geçti kan geçti
göz geçti
gelenler
yeni gelen yeniden sonradan gelen
geçti geçti

dağ bu
yılanla kımıldanırdı
yılanla kımıldanırdı

yedi güzel adamdan biri
bir gün bir dağ göreni
durdu sevmeden bilmeden devinirken
durdu durdu seyreyledi

sordu :
dağ nicesin
günde mi gecede misin
geçmişte şimdide
yoksa gelecek bir düşte misiin

dağ serpildi
atıldı yeniden yer tuttu
ilk kez yılanla kıpırdanmadı

gözü görür görmez
dağa göçtü güzel adam
eteğinden yukarıya üç gün
yürüdü.bir yılda dolandı
ã‡evresini.eğlenerek kayalarda geceleri
yürüdü günde ve bir kuş gibi
görerek de

durmadan dolandı dağın çevresini
artık dağ yılanla kımmıldamadı
kımıldardı onunla

hırçındı adam hep hırsla
yaralıymışca inlerdi
yüzü durgun gözler duru berrak
hırslanırdı ayağıyla - avuçlarından ter akar
omuzlarını burardı

ola ki anlatsa dağ
der hırçındı adam ince bilekli
azgıın topuklu
ince uzun parmaklı karınsız
karşı koyan omuzlu
yerken güzel yer doymadan kalkar
oturarak ve hayvanlardan bile
gizlenerek işerdi

adam hırçındı - saçları uysal akardı
rüzgarla kardı
esinti olmadan zaten akmaktaydı
uzun boylu değildi
ama kendinden uzunu yoktu - yalnızdı

geçince önünden
mağaralardan kuş tavşan kurt yavrusu
dağa vururlardı
serçe tohum düşürürdü ağzından
tavşan yeşerince onu
yerdi kökünden

ot üremedi
ağaç üremedi

dağ ağaçsız ve yalnızca
gökle alıp veriyorrdu
adam küçük bir kaya düzlüğünde
toprakta mağra içinde mağara kapısında
kaynak başında kuru yamaçta
dururdu
eğilip alnını
yaydıkça yere iki elinin arasına
göğsü çatırdayarak eğilir
parçalanarak doğruldukça
dağ cezbelenir
en yüksek zirvesini kayalı alnını
yamaçlar yamaçlara yayılan yüzünü
adam eğilip koydukça yüzünü toprağa
eğilip koyacak yer arardı

dağ cezbelenince
doğrulup eğildikce
ovaya bir anda
kentler serilir
yollar fabrika çevrekleri bentler

yedi adamdan biri
bir gün bir dağ göreni
yeni bir soluk çekti içine
deeğişti aynı kalarak
indi kente
dağıyla
esen başı

serin başı geniş kollarıyla
gözleri yüzünü kaplıyacak gibi büyüyerek
ve şakaklarında
avuçlarının arasında güçlükle tuttuğu
bir şey duruyordu

yedi adamdan bir dağ göreni

buyruğu dağa diyeni

dağdann buyrukla kente ineni

suları yürüyerek geçeni

ã‡ekip mavzerini çıkardı oyluk etinden

durdu yarin kapısında