tesbih – dertli sözlük
tesbih
lugatta;suda pek iyi yüzerek uzaklara gitmektir,
(vurgula: ıslahatta;allah'ı noksan sıfatlardan tenzih etmektir.)(abdullah yıldız)
efendimiz yatmadan 33 sübhanallah 33 elhamdülillah 33-34 allahuekber diye tesbih edin buyuruyor. (dikkat sayı var, acep saymak önemli mi?)
i̇pi kopan tesbihim
dağılmış tane tane
acı ama teşbihim,
hani nerde imame?

taneleri toplayın
hak ipine derleyin
bir imame bağlayın
tevhid gelsin meydane.... (nfk)

bir tesbihten ziyade dağılan, bir başı, önderi, imamesi olmayan müslümanları anlatan bir şiir.


(http://g1204.hizliresim.com/w/9/484gg.jpg)
tekrar edilen zikrin sayısını belirlemek amacıyla ipe dizilen belli sayıdaki boncuklar.

tesbih kelimesi allah’ı zikretmenin yanında zikirlerin sayısını belirlemede kullanılan aletin adı olmuş ve türkçe’de ses uyumuna göre “tespih” şekline dönüşmüştür. araplar tesbih aleti anlamında “misbaha” kelimesini kullanırlar. islâm’da tesbihin ilk ortaya çıkışı sahâbe dönemine kadar uzanır. zikirlerin eksik veya fazla yapılmasının sünnete uygun düşmeyeceğini düşünen sahâbeden bazıları çakıl taşı, hurma çekirdeği veya ip üzerine atılmış düğümlerle sayıyı belirlemeye çalışırlardı. tavsiye edilen farklı rakamlarda başka zikirler söz konusu ise de namazlardan sonra otuz üçer defa “sübhânallah”, “elhamdülillâh”, “allahu ekber” demenin mükâfatıyla ilgili olanlar diğerlerine göre öne çıkmaktadır.

müslümanların kullandığı tesbih 33, 99, 500, 1000 ve 5000’lik olabilmektedir. genellikle 99’luklar cami ve evlerde, 500’lük ve 1000’likler tekkelerde yer alır. bunların taneleri normal tesbih taneleri büyüklüğünde olduğu gibi çok daha büyük olanları da vardır. 500’lük ve 1000’lik zikir tesbihleri vefat ettiğinde şeyhin sandukasına asılır. suriyeli alevîler kırk erenlerden esinlenerek kırklı tesbih kullanırlar. alevî tesbihlerinde renklerden kırmızı hz. ali’yi, beyaz fâtıma’yı, sarı hasan’ı ve yeşil hüseyin’i temsil etmektedir.

tam bir tesbih taneler, imâme, nişane (durak), pul, tepelik, püskül (veya kamçı) gibi bölümlerden meydana gelir. parçaların şekil ve tezyinat itibariyle birbirine uyumlu ve bir bütün halinde olması gerekir. eskiden taneler “çıkrık-kemâne” denilen el tornalarında yapılırdı. tane taslağı çıkrığa takılan ve kemâne ile ileri geri döndürülen matkapla delinir, sonra deliğin bir tarafı “çarkûşe” adlı konik matkapla genişletilir ve ardından taslak malafaya takılarak önce arda, peşinden rende denilen kalemlerle şekillendirilip kaol ile cilâlanırdı. tesbih ustaları 1965’ten sonra elektrikli torna kullanmaya yönelmiş, son dönemlerde ise bilgisayarlı tornalarla bu iş daha kolay hale gelmiştir.

tesbih yapılan maddeler genelde mineraller, değerli madenler, hayvanlardan elde edilen kabuk, kemik, boynuz türleri ve dişler; denizden çıkarılan inci, mercan ve sedef; bazı fosiller; sert veya kokulu ağaçlar; bir kısım bitkilerin çekirdekleri ve son zamanlarda ortaya çıkan sentetik maddeler şeklinde ele alınabilir. minareller otuz üçlük bir tesbihin her tanesi farklı bir türden yapılacak kadar çeşitlidir. değişik renklerde akik, jasper, ametist, malakit, hematit, oniks, unakit, azurit, kuvars, ayn-i hir, kaplan gözü,turkuaz, lapis, necef, yeşim, yakut, zebercet, zümrüt ve afganistan’da çıktığı yere nisbetle "şahmaksut" denilen (şah maksûd) şeffaf serpartin bunların başlıcalarıdır. amber, bağa, balık dişleri, şîr-i mâhî (deniz aslanı, mors) dişi, fildişi, zergerdandan (gergedan boynuzu) elde edilen maddeler de tesbih yapımında kullanılır. tesbih yapılan çok sayıda ağaç türü vardır, bunlardan bazıları şunlardır: assamela (afrormasia [pericopsis elata] ), abanoz, anjan, ardıç, demirhindi, fıstık, gül ağacı, pelesenk, sakız, sandal, servi, tik, kokobolo, şimşir ve öd ağacı. bir tür hindistan cevizinin kabuğundan elde edilen kuka tesbihler çok değerlidir. ayrıca on yılda olgunlaşan ve dünyanın en büyük meyvesi kabul edilen, yine bir tür hindistan cevizinin zamanla taş sertliğinde katılaşmış sütü olan narçıl, kuruyunca sertleşen andız meyvesi, hurma ve zeytin çekirdekleri de tesbih yapımında kullanılır. daha çok baltık denizi etrafındaki ülkelerde toprak altından çıkarılan ve bir çam reçinesi fosili olan kehribar da tesbih imalinde yararlanılan en değerli maddelerdendir. son zamanlarda katalin, bakalit ve fiber gibi sentetik maddelerden tesbih yapımı yaygınlaşmıştır.

tesbihin taneleri genellikle küre, yassıca yuvarlak, elips, dolgun ya da yarım beyzî (söbü), şalgamî, üstüvâne, kesme (iki tarafı düz), fasetalı (elmas gibi tıraş edilmiş) şeklinde olabilir. doksan dokuzluk tesbihlerde otuz üçlük bölümlerin arasına diğer tanelerden biraz dışa doğru taşan ve durak denilen (nişane, halk arasında müezzin) iki adet ayırıcı parça yerleştirilir. duraklar biçim bakımından imâmelerle bir bütünlük arzeder. bazen tanelerin maddesinden ayrı bir maddeden, bazan da bunların iki tarafına farklı renkte taneler konulmuş olabilir. pullar daha çok otuz üçlük tesbihlerin her on bir tanesi arasına konur. tanelerin dizildiği ipin birleştiği yerde tesbihin imâme denilen uzunca başlığı yer alır. imâme tepelikle birlikte tesbih ustasının sanat gücünü gösterdiği en önemli parçadır. klasik ağaç tesbihlerde imâmeden sonra ipek bir püskül veya imâme ile arasına küçük taneler dizilmiş, tepelik (hâtime) yer alır. tepelik, tanelerin dizildiği ipin (tahril) düğümünü gizleyen, ipin içinden geçirildiği “çivi” geri çekilerek ağzı kapatılan uzunca bir parçadır. torna sanatının inceliklerine izin vermeyen taş tesbihlerde ise genellikle, imâmenin ucuna altın veya gümüş kılaptanla örülmüş ve küçük mercan parçalarıyla bezenmiş kamçı takılır. tanelerin arasına süs olarak fazladan konulan parçalara “harç” adı verilir. tesbihlerin küçük tanelilerine “zenne” (kadın tesbihi), 1000 tanelilerine “elfiye” denir.

tesbih çekmenin bazı kurallarından söz edilir. meselâ yaz aylarında doğal kristal olan necef, şahmaksut, yeşim ve kâbe toprağı tesbihler çekilmelidir, bunların dışındakiler yazın sıcağında ele yapışır. kehribar tesbihler yumuşak olduğundan deliklerinin büyümemesi için daha nazik çekilir. tesbihlerin yere düşürülmemesine dikkat edilmelidir. çünkü tanelerin üzerinde meydana gelecek pürüzler tesbihin değerini düşürür.

tesbih kültürü islamiyet'e has değildir. günümüzdeki formuyla en erken örnekleri hinduizm’e kadar götürülebilen tesbih kültürünün antik peru’da ipe düğüm atmak şeklinde uygulanan ve “quipu” denilen hesaplama sistemiyle ilişkisi olması muhtemeldir. quipu peru dilinde “düğüm” demektir. ipliğe düğüm atma geleneği aslında hemen her toplumda vardır. güney amerika’da guiana yerlileri bayram ve kutsal günlerin tesbitinde düğümlü iplerden oluşan takvim kullanıyorlardı. çin’de yung-ching-che zamanında ipliklere atılan farklı düğümlerin sayıları ve aralıkları farklı anlamlar ifade ediyordu. ipliğe dizili boncuklardan oluşan gerdanlık gibi tesbihe geçişin zamanı kesin şekilde bilinmemekle beraber ilk defa ortadoğu’da kullanılmış olması muhtemeldir. eski mısır’da firavun tutankamon’un mezarında bulunan otuz yedi taştan müteşekkil bir nesnenin dua etmede kullanılan bir tesbih olduğu düşünülmektedir.

eski roma’da kadınların kullandığı taştan yapılmış kolyeleri ifade eden “monile” kelimesi aynı zamanda “zikretme” anlamına gelmektedir. kelimenin içeriğindeki bu kavramsal yapı, kolye türünden nesnelerin dua için kullanılan bir fonksiyona sahip bulunduğuna işaret etmektedir. batı’da tesbih karşılığı kullanılan “beads” kelimesi anglosakson dillerde “dua” anlamındaki “beade” veya “bede”den gelmektedir.

daha gelişmiş bir form olarak tesbih kültürünün klasik anlamıyla ilk bilinen örnekleri hinduizm’de ortaya çıkar. hinduizm’de tesbih “japamâl┠(zikir çelengi) veya “smarani” (hatırlatan nesne) adıyla bilinir. hint kültüründe bu gelenek, muhtemelen antik hindistan kültüründe hesap yapma amacıyla kullanılan “pae jamas”lara kadar uzanır. hint purana geleneğinde tesbihin ilk formu, şiva’nın karısı sati’nin ölümü üzere yaptığı dua sırasında elinde tuttuğu nesneye kadar çıkartılır. hinduizm’de tanrıların isimlerini zikretmede, dua etmede veya konsantrasyon esnasında kullanılan tesbih, çakıl taşı, metal veya ahşap gibi çeşitli objelerden yapılır ve 108 adet parçacıktan oluşur, şivacı olarak bilinen hindu mezhebinde tesbih tanelerinin sayısı otuz ikidir. hint dinî heykellerinde brahman’ın dört elinden sağ ön eli, durgas’ın sekiz elinden sekizincisi, ganga’nın dört elinden biri, sarasvati’nin yine dört elinden biri tesbih taşır. tesbih aynı ad, form ve amaçla budistler’de ve sihler’de de kullanılır. hindular’ın tesbihleriyle budistler’in tesbihleri arasında pek fazla fark gözlenmez. bazıları turkuaz, mercan, amber, gümüş, inci gibi daha değerli materyallerden yapılır. yöreye ve mezhebe göre de boncuk sayılarında bazı farklılıklar görülebilir.

çin budistleri’nin “su-chu” denilen tesbihe tibet’de “phreng-ba” (theng-wa) adı verilir ve lamalar’ın kıyafetlerinde tamamlayıcı bir aksesuar olarak yer alır. değişik tanrılar için farklı renkte tesbihler kullanılır ve dindarlar çoğu kere sanskritçe birtakım ifadeleri tekrarlar. tanınmış zikirleri “om mani padme (pedme) hum” ifadesidir. 108 taneli tesbih yirmi yedişerden dört bölüme ayrılır. aralarına diğerlerine göre daha büyük veya farklı renkte üç boncuk konur. 10.800 sayısına ulaşıncaya kadar zikir tekrarlanır. 108 rakamının buda’nın havârilerini temsil ettiği söylenir. ancak buda’nın öğrencilerinin sayısı on sekiz olduğundan bu sayıda boncuğu olan küçük tesbihler de yapılmıştır. bazılarına göre asıl rakam 100’dür ve fazladan olan sekiz boncuk ihtiyaten konulmuştur. burma tesbihleri de 108 tanelidir ve tesbih çekimi esnasında budizm teslîsi tabir edilen üç sığınağın adı tekrarlanır. bunlar phra (büyük buda), tara (dharma) ve sangha’dır (soylu). tesbihin devri tamamlandığında imâme yerindeki merkezî boncuk tutulur ve “anitsa, dukka, anatha” (fâni, acı, gerçek dışı) sözleri tekrarlanır. japonya’da “sho-zuku-jiu-dzu” denilen tesbihi budistler milâttan sonra vi. yüzyıldan itibaren kullanmıştır. burada sosyal statü sembollü tesbihler klasik japon evinde özellikle çay odasının duvarını süsler. japonlar modaya, sahibinin zevkine ve servetine göre değerli, ortadan ikiye ayrılan 112 boncuklu tesbihler taşır. eskiden japon din adamları boyunlarına bodhi ağacından yapılmış tesbih takarlardı.

modern zamanlarda ve özellikle katolik kilise geleneğinde tesbih kullanmanın önemi meryem vizyonları ile kökleştirilmeye çalışılmıştır. buna göre 1858’de lourdes’da aziz bernadette soubirous’a görünen meryem ondan tesbih çekmesini istemiştir. bu olayın birçok defa gerçekleştiği yere tesbih bazilikası (the rosary basilica) inşa edilmiştir. 1917’de portekiz’de üç çocuğa görünen meryem (lady of fatıma) öyküsü katolik kilisesinde tesbih geleneğinin belirlenmesinde önemli rol oynamıştır. üç çocuktan biri olan lucia santos’un verdiği bilgiye göre bu esnada meryem’in elinde bir tesbih vardır. bu sebeple bugün tesbih çekerken yapılan duaya bir “fâtıma duası” eklenmiştir. 1933’te belçika’da banneux’da mariette beco adında küçük bir kıza görünen meryem vizyonunda da benzeri bir olay yaşanmıştır. bir başka olay 1973’te rahibe agnes sasagawa tarafından tecrübe edilmiştir. papa ii. john 1999 yılında tesbih kullanmayı teşvik etmiş, ekim 2002’den ekim 2003’e kadar olan bir yıllık süreyi tesbih yılı ilân etmiştir. bu tarihlerden itibaren batı’da tesbih kullanımı daha da yaygınlaşmıştır. batı’da ilgi duyulan dinlerden biri olan budizm’in de bunda etkisi olmalıdır.

bugün özellikle katolik ve ortodoks geleneğinde tesbih özel dualar eşliğinde kullanılan, tanrı’ya yaklaştırıcı bir dinî nesne hüviyetine sahiptir. batı’da tesbih ustalarına “paternoster” diyorlardı. bunlar osmanlılar’da olduğu gibi el tornalarında tesbih çekerlerdi. taş ya da benzeri nesnelerden yapılan tesbih muhtemelen, manastırlardaki dualar esnasında mezmurlardan seçilerek okunan 150 ilâhiye nisbetle 150 tanecikten müteşekkildir. bir tesbih dizisi üzerinde bulunan 150 tanecik on beş adet daha büyük tanecikler (nişane) dizisiyle onlu bölümlere ayrılır. her tesbih dizisini oluşturan ipin ucunda bir haç figürü bulunur. tesbih çekmeye başlanmadan önce mutlaka haç çıkartılmalıdır. tesbih çekimi esnasında özellikle incil’de anlatıldığı kadarıyla meryem’in hayatına konsantre olunur. protestanlar’da ve yahudilik’te tesbih geleneği yoktur.

(bkz:türkiye diyanet vakfı islam ansiklopedisi c. 40)