ilkokul iki veya üçüncü sınıftaydım. sınıfımızda daha okumayı sökememiş bir arkadaş vardı. ismi de ilk defa duyacağımız türdendi. bizden geri olduğu, temizliğe pek dikkat etmediği ve tuhaf bir tipi olduğu için pek sevmezdik. zaten okulun yakınındaki cingan mahallesinde kalıyordu. bizim evimiz ise uzaktı. okula gitmek için epey yürürdüm. bir gün köyde ileri geri giderken bu arkadaş bizim evi öğrendi. kısa bir süre sonra da bir sabah beni okula çağırmaya gelmiş. okulun yanından ta bizim eve beni çağırmaya gelmek. daha yemek yiyoruz, yemek bitince ben okula giderim dedim. nezaketsizliğe bak. annem veya babam onu sofraya davet etti. o da hiç çekinmeden bir yiyor bir yiyor. ben ise yüzümü ekşitip duruyorum. bir gün o kaşığın benim de ağzıma gireceğinin hesabını yapıyorum. hiç hoşuma gitmeyerek okula doğru beraber yürüdük. kendimden utanıyorum. evinde yemek yiyemediği için ailesinin göndermiş olabileceğini hiç düşünmedim. çocukluğuma verin. biz beşinci sınıfa geçmeden o başka bir okula geçti. bir daha da görmedim. asıl aptal olan benim diye düşünüyorum aklıma geldikçe.