yazmak – dertli sözlük
kazmak gibidir. kazdıkça bi şeyler çıkar. ama nerede kazdığını bilmen lâzım. pislik de deşebilirsin, define de bulabilirsin.
yaşarsın,çoğaldıkça çoğalır hisler, anılar müessesi.öyle bir hücuma uğrar ki benliğin artık anlarsın bir şeyler yapman gerektiğini.ne yapmalı?bağırmalı,çağırmalı,koşup kaçmalı mı?bağırırsın önceleri fakat sesin kısılana kadar ve yine koşarsın lakin dizlerinin dermanı izin verdiği kadar.sonra anlarsın ne yapman gerektiğini yavaşça.birikir cümleler kesik kesik beyninin tam neresi olduğunu kestiremediğin kıvrımlarında.o kesik cümlelere eklenir daha nice ögeler.gider ellerin kendiliğinden biriken cümlelerin kardeşi olan kağıt ve kaleme.yazarsın silersin tekrar yazar tekrar silersin.zaman geçtikçe silme eylemi gerçekleşmez artık.sadece yazmak fiili vardır parmaklarında.ve o yazdığın yazılarda nice dualar nice istekler barınır.anlamlar derinleştikçe derinleşir, anlarsın ki artık sen yazmadan yapamaz olmuşsun...
zamanın ve mekanın özünü betimleyen, onları insanın kavramasına yardımcı olan kelime ve kavramlar topluluğunu kullanmak eylemi. yazmak, boş bir uğraş değildir. yazmayı boş bir uğraş haline getirenler, insanlara çiçek ve böcekleri anlatanlardır. bize gördüklerimizi niye anlatıyorsunuz ki? görmediklerimizi anlatın da fikir bize sizden miras kalsın.

karda yürümek nasıl iz bırakırsa, fikir de yazıda öyle iz bırakır. fikirsiz yazılar kuru bir zeminde yürümek gibidir. ardında ne bir iz bırakır, ne de bir eser. popülaritenin verdiği o eşsiz pohpohlamanın sonucu günümüze kadar gelen çiçekli, böcekli yazılar olsa da bunlar insana bir şey kazandırmaz.

neyse sözü "belirli dönemlerde yazmak" konusuna getirelim. her ne kadar yazmak boş bir uğraş olmasa da yazmanın fayda vermediği dönemler olagelmiştir. yazı olarak bırakılan eserler sonraki dönemlerde faydalı olmuş olabilir. ama yazıldığı dönemde insanların bir takım saplantıları yüzünden yazmak sadece sanatsal bir eylem ya da insanları eğlendiren bir curcuna olarak kalmıştır. sanırım o dönemlerden birinden geçiyoruz.