mucize – dertli sözlük
bir kaç hususu hatırlatmakta fayda var;

"resul-i ekrem aleyhissalâtü vesselâm iddia-yı nübüvvet etmiş, kur'ân-ı azîmüşşan gibi bir ferman-ı göstermiş ve ehl-i tahkikin yanında bine kadar mucizât-ı bâhireyi göstermiştir. o mucizat, heyet-i mecmuasıyla, dâvâ-yı nübüvvetin vukuu kadar vücutları kat'îdir. kur'ân-ı hakîmin çok yerlerinde en muannid kâfirlerden naklettiği sihir isnad etmeleri gösteriyor ki, o muannid kâfirler dahi mucizâtın vücutlarını ve vukularını inkâr edemiyorlar. yalnız, kendilerini aldatmak veya etbâlarını kandırmak için-hâşâ-sihir demişler.

mucize ise, hâlık-ı kâinat tarafından, onun dâvâsına bir tasdiktir, "sadakte" hükmüne geçer. mucize ise, hâlık-ı kâinat tarafından, onun dâvâsına bir tasdiktir, sadakte hükmüne geçer. nasıl ki, sen bir padişahın meclisinde ve daire-i nazarında desen ki, "padişah beni filân işe memur etmiş." senden o dâvâya bir delil istenilse, padişah "evet" dese, nasıl seni tasdik eder. öyle de, âdetini ve vaziyetini senin iltimasınla değiştirirse, "evet" sözünden daha kat'î, daha sağlam, senin dâvânı tasdik eder.

öyle de, resul-i ekrem aleyhissalâtü vesselâm dâvâ etmiş ki:

"ben, şu kâinat hâlıkının meb'usuyum. delilim de şudur ki: müstemir âdetini, benim dua ve iltimasımla değiştirecek. i̇şte, parmaklarıma bakınız, beş musluklu bir çeşme gibi akıttırıyor. kamere bakınız, bir parmağımın işaretiyle iki parça ediyor. şu ağaca bakınız, beni tasdik için yanıma geliyor, şehadet ediyor. şu bir parça taama bakınız, iki üç adama ancak kâfi geldiği halde, işte, iki yüz, üç yüz adamı tok ediyor."

ve hâkezâ, yüzer mucizâtı böyle göstermiştir."

nübüvvet dava ettiği vakit ehli küfrün inadını kırmak ve ehli imanın iman kuvvetini ziyadeleştirmek için bir çok mucize göstermiştir.

"kabul etmemek ayrıdır, inkar etmek ayrıdır." bir şeyin aksine zahiri bir delil yoksa ve o şey akıldan uzak değilse inkar edilemez.

---------------------------

bir de kur'an gibi en büyük bir mucizeyi kabul edip diğerlerini inkar edenler var. enam 35, enam 37, ankebut 50-51, enam 50 gibi ayetleri delil gösteriyorlar. ben kasır fehmimle ayetlere baktığımda bir kaç noktada birleştiklerini görüyorum;

tabi ki peygamber de bir beşerdir allah dilemedikçe hiçbir mucize gösteremezler (*) . onlar uyarıcılık ve müjdecilik vazifesiyle muvazzaftırlar. lakin allah mucizeyi "müşriklerin keyfine göre değil, kendi hikmeti gerektirdiğinde peygamberine verir." burada kuranın çok yerinde yaptığı gibi kendi kuvvetini, kudretini, iradesini hatırlatması nasıl mucize olmadığına delil olabiliyor anlamış değilim.


genel olarak müşriklerin inadı ile ilgili ayetlerdir. elbette kur'an gibi bir mucizeyi kabul etmeyip onu(a.s.m) şair diye ananlar gördükleri diğer mucizeleri inkar edip görmezden gelecek, veyahut alakası olmayan sebeplere bağlamaya çalışacaklardır.


bir de rivayetleri tutup olduğu gibi algılayıp mantıki izahlarla açıklamaya çalışmak hakikaten komik olur. cebrailin melek katından inmesini normal görüp de bulundukları yer zemzem kuyusundan uzaktı nasıl olur diye şaşırmak gibi...


----------------------------



mucizeler ise insanları hz. muhammet aleyhissalatü vesselam'dan uzaklaştırmaz bilakis yakınlaştırır."kim söylemiş? kime söylemiş? niçin söylemiş? ne makamda söylemiş?" bunu iyi değerlendirmek lazımdır. dava-yı nübüvvet zamanı bazı harika hallere mazhar olması peygamber olduğunu kuvvetlendirecek, beşeri hallerini daha iyi anlamaya, sünnetine daha sıkı sıkıya bağlanmaya vesile olacaktır.


----------------------------



ayrıca peygamber ile allah arasında bazı harikulade haller de olabilir. nitekim hazreti ibrahim'in bakara suresinde(*) geçen ölüleri diriltme hadisesinde, hazreti musa'nın başından geçen dağın parçalanması hadisesinde (*) göründüğü gibi...

son olarak da hazreti i̇brahim gibi ulul azm bir peygamber "kalbinin mutmain olması için" bazı şeyleri görmek isteyebiliyorsa dava-yı nübüvvet zamanı inayete çok muhtaç mü'minlerin bunu istemesinde ne gibi bir imkansızlık görülebilir ve onların kalbini mutmain etmekte nasıl bir hikmetsizlik parmağı bulunabilir ?