fakir edebiyatı – dertli sözlük
öncelikle şunu belirteyim o zaman, ben fakîrin günlük türkçede kullanıldığıyla alakalı bir iddiada bulunmadım. hatta rahatsız olduğum hususun da tam olarak günlük türkçedeki kullanıma benzeştirilerek kullanılması olduğunu belirttim. bu sebeple farkındalığımın olmadığı hususu mesnetsiz bir itham olmakta.

istismar hususuna gelecek olursam, önceleri bütün alimler kullanıyormuşsa ben ne öncesinden ne de yenisinden bir alim tanımamışım demektir. kaldı ki, şu ana kadar okuduğum kadarıyla, peygamberimizin de böyle bir kullanımına hiç ama hiç rastlamadım. hatta bu kullanımın tam tersi bir kullanımına rastladım ve benim birincil örnekliğim peygamberimdir. (*) durumu çok bilindik iki hadisiyle açıklayayım:

(b: birincisi,) peygamber mescitte su dağıtırken medine eşrafından olmayan bir adam çıkagelir ve peygamberi arar. peygamber olarak tahmin ettiği birkaç kişiyi dolaşıp sonuç alamayınca su dağıtan ve hizmetçi olarak düşündüğü adama sorar peygamberin kim olduğunu, peygamber "ümmetin/kavminin efendisi ona hizmet edenidir" der. yaptığı iş kölelere/hizmetçilere layık görülse de, o efendi olduğunun altını çizer, eziklik edebiyatı yapmaz yani. tabi yaptığı hizmetin kutsallığını da belirterek sahabeye de(*) bir göndermede bulunmuş olur. (burada belirtmek gerekir ki, peygamber bu hususta kendisi için ümmetin efendisi demiş olsa da, ashabıyla yaptığı konuşmalarda kendisi için bu ve benzeri diline pelesenk ettiği hiçbir isimlendirmeye gitmemiştir.)

(b: ikincisi) ise allah kuluna verdiği nimeti üzerinde görmek ister hadisidir, ki bunu paçavra bir kıyafetle dolaşan bir zengine söylediği de rivayetlerde geçer. eğer verilen nimet mal mülkse kul sanki fakir veya miskinmiş gibi dolaşamaz, onun durumunun iyiliği anlaşılmalıdır; tabi bu durum salt kıyafet olarak anlaşılmaz, kişinin o nimeti infak ederek de üstünde göstermesi gerekmektedir. aynı şekilde kişiye verilen nimet ilimse eğer, kişi bu ilmi gizlemez ve bunu başkalarına aktararak üstünde göstermek durumundadır.

ben bu iki durumdan şunu anlıyorum, kişi ne olduğunu önce kendisi bilecek –tabi “ne”liği kur’an ve sünnet bağlamında belirleyecek- ve bildiği bu kişi gibi davranacak. eğer alimse ben alimim diye kendi kendisinin tellalı olmayacak; ama sen misin diye sorulduğunda “ya aslında pek bilgim yok da, falan da filan da” gibi çakma mütevazı tavırlara hiç gerek yok. tabi bilmediğine de bilmiyorum deme kapasitesine de sahip olmalı.
ayet kullanımına gelirsek… önce anlamını bilmemekle itham olunduğum, sonra da türkçede kullanımı yok denen fe kef ra kökünden gelen fakîre laf edip, kullanımın bu olduğunu söylemek de ayrı bir alem tabi. kur’an’da fakirin en yaygın kullanımı infak ve zekat bağlamındaki ayetlerleyken ve halk anlayışında da bu anlamda anlam bulmuşken, bütün insanların allah indinde allah’a muhtaç olması gibi, sadece ayet bağlamında ele alınınca anlaşılan bir kavramın tek başına “bütün” alimlerce kullanılması baya manidar.

gerek fikreden gerekse allah’a muhtaç olma anlamında kullanılsın hiç fark etmez, toplum indinde fakirin anlamı gayet sabittir ve bu sabit anlamın dışında yapılan kasti kullanımlar şahsıma hiç samimi gelmemektedir. madem herkese ait olan bir sıfat olduğu için alimler tarafından kullanılıyorsa bu fakir, allah insana ayetlerde aceleci, cahil vb. olumsuz ifadelerde de bulunmuşken, ya da “abd” bağlamında hepimizin allah’a köleliği sabitken, bu kavramlar neden ilgilerini çekmemiş ve bu kavramları şahıslarında isimlendirmemişler diye de merak etmedim de değil hani. (ve bence köle kullanımında, fakir kullanımından daha fazla mütevazılık var)

sonuç olarak her insan kendini, kendine nasip olanı ve imkanları dahilinde neler yapıp yapmadığını bilmeli ve bu farkındalıkla yaşamalıdır, insanlar da bu minvalde karşısındakini tanımalı ve ona göre münasebet kurmalıdır derim.