intihar – dertli sözlük
tarihçe-i hayat'ta ''eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün said topraklar altında çürümüş gitmişti.'' kısmını hatıra düşüren... ucuz ölmemeli insan...

istanbul seyahatinden muzdarip olup olmadığını sordum:

"bana ızdırap veren," dedi. "yalnız islâmın mâruz kaldığı tehlikelerdir. eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. şimdi tehlike içeriden geliyor. kurt, gövdenin içine girdi. şimdi, mukavemet güçleşti. korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. çünkü düşmanı sezmez. can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. işte benim ıztırabım, yegâne ıztırabım budur. yoksa şahsımın mâruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur. keşke bunun bin misli meşakkate mâruz kalsam da iman kalesinin istikbali selâmette olsa!"

"yüz binlerce imanlı talebeleriniz size âtî için ümit ve tesellî vermiyor mu?"

evet, büsbütün ümitsiz değilim. dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. mânevî temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. bu müthiş sârî illete karşı islâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? yoksa islâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. iman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum.

risale-i nur'u anlamıyorlar. yahut anlamak istemiyorlar. beni, skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar. ben, bütün müspet ilimlerle, asr-ı hazır fen ve felsefesiyle meşgul oldum. bu hususta en derin meseleleri hallettim. hattâ bu hususta da bazı eserler telif eyledim. fakat ben öyle mantık oyunları bilmiyorum. felsefe düzenbazlıklarına da kulak vermem. ben, cemiyetin iç hayatını, mânevî varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum. yalnız kur'ân'ın tesis ettiği tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki, islâm cemiyetinin ana direği budur. bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur.

bana, "sen şuna buna niçin sataştın?" diyorlar. farkında değilim. karşımda müthiş bir yangın var. alevleri göklere yükseliyor. içinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. o yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? o müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi? dar düşünceler, dar görüşler!

beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. divan-ı harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. defalarca zehirlendim. türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün said topraklar altında çürümüş gitmişti.