mahlukun mefahimi iki kısımdır. birisi mümkinattır, diğeri mutlaktır. mümkinattan olan mefahimle mutlak olan mefahim kıyaslanırsa mantık ve akıl bunu reddeder. varlık ve yokluk mümkinata ait mefahimdendir. bir şeyin var olması veya yok olmasının bahis mevzuu olması mümkinata dahil olan içindir. mutlak için bu mefhumlar bahis mevzuu değildir.evet. mantığın ilk süzgeci birşeyin bahsedilebilir olup olmamasıdır. felsefe çoğu zaman bu filtreyi geçmediği halde bir fikri irdelemek ister. halbuki bu felsefenin mucidi olan akla ve onun anayasası olan mantığa aykırıdır.böyle çok sualler, meseleler, mefhumlar vardır ki mantığın ilk süzgeci olan ve "yahu bunu düşünüyoruz da, böyle bir şey sözkonusu olabilir mi? " süzgecini atlar. ve "mantık kanunları buna "evet bu şey düşünülebilir" ehliyeti vermiş mi?" diye sormadan meseleyi tartışmaya, mefhum üzerinde düşünmeye başlar. ve aklın ıspat demeyeceği, sadece kıyas ve örnek için kullanmaya yarayan "faraziyeler" ile bu ilk süzgeci deler, faraziye üzerine delil bina ettim diye gülünç hale gelir.elhasıl;var ve yok denilen mefhumlar mahluktur. mahlukat ise mümkinattandır. biz için var ve yok sözkonusudur. rab ise mutlaktır. mümkinatta bahismevzuu olan kanunlar, mefhumlar, yasaklar, durumlar, sözkonusu olanlar mutlakta sözkonusu olmazlar. amma mutlakı anlamak için mikyas olurlar. bu ise sadece, mümkin ile derki kabil olmayan mutlakın bir derece izahı içindir.evet anlayamayacağını anlamayı dahi akıl ve mantık kabul eder. ama mutlaka sınır koymak aklın şeriatına kat'a aykırıdır, mantık ve akıl ve izzet-i fikir bunu kabul etmez.tanımdan çok tahlil olmuş af buyursunlar.