cahit zarifoğlu'nun çatlayacak kadar aşki şiirlerinden biri. serttir, temizdir.
--spoiler--
aşk gelmiyordu
ve kızgın kokuları çoşkunluk bağırması gençliğin
söyleyelim bir kere daha halk suçsuz
öfkenin sessizliğe yürümesi kendiliğinden
mansurun halkı öfkeye kendini çarka tutması
eşyanın bebekler gibi avutulduğu da olmuştur
sütten kesildiği yürümeye alıştırıldığı
(ey veli dağları eğit yine
mağaralardan em yine)
kedilerin cübbe eteklerinde
insanlığın en berrak denizine uzanıp
istirahat buyurduğu
söyliyelim bir kez daha
olmuştur
aşk olmuştur
çıkıp gelmesini beklediğim
geniş çığlıklar atarak
çıkıp gelirse
morarmış yanağında zehir tutarak
yıkarsa duvarlarımı
etimi aralar aşkı kurcalarsa
önümüze açtığım sofralar adına
beni tutun kaldırın ortadan
çünkü hesap benden sorulacak
sorulacaksa
saçlarımın dibinde kıpkırmızı bir leke
etine kan değdirilmiş kadın lekesi
alnımdan kollarını çıkarmış bir dişi örümcek
köpeğin ağzına düşen kelime ne kelimesi
et kelimesi
yırtınır anlamını öksürerek
yer ayırtıp girince bilmecenin içine
kaburgam derin ip ince ipliklerim
elmacık kemiğimde güm güm vuran
var olma hevesimin
vahşet dolu sur kervan baloları
hesabı benden sorulacak
şimdi uyan kurbanım kaldır başını
hizmetlim kendim ağlıyayım
bir köpeğin ağzından
düştü kelime
başladı at yemeye
aylar yıllarla anlaştı tokluk kaşını çattı
bahar geldi ağaçlar açıklandı
çiçekler açıklandı
insanlar dürüyen mermiler uzadılar
birden çatladı düğün
fakir kadın düğüne katlandı
bir köşede oturdu.soktu ellerini karnına çocuk
kırdı çocuk ayıkladı
birdenbire çatladı düğün
tabanca çatladı
gelin savruldu harmana rüzgar girdi
kirli elleri yılan dokunmuuş gibi göbeği
insanın öz be öz anasına kıyması ne demektir
karanlığı getiren bir insan temmuz sıcağı gibi
bir köpek yiyorsun halk birikiyor
fırlak kanlı gözlerin kırmızı ve şiş ellerin
bakıyorlar
sancıyı iletiyor belleri
sürtünüyorlar
buğday havada durdurur kurşunu
onlar başkası değil bir çift cami güvercini
güvercin buğdayın ağzında sırayla
göğü soluyan bir ejdarha gelecek şehirlere
bir zaman bıldırcınlar ve kırlangıçlar
nasıl alınırsa ağıza ve ağırlanırsa
çocuklar havadan anlar
sorulan suale çarparlar kadın geç kalınca dolabında
kadınlar dimdik dururlar dolaplarda
cam göz ağaçların arasında gece yırtılarak sokulur
oda soğuyunca erkekte bir yıldırım uykusu
önce bir han
odaları dolup boşalan ve alnının altı
tahta merdiven bir han
yolcu soyununca camideki kubbe
döşeğinde rahatça uyumalı
minarenin biri çabucak alçalır diğerinin önünde
sakallarından köşkler sarkan bir dede
yukarıdan damlamış bir mezar taşının üstüne
mezarla ihtiyar ahpapça genç kız süzülür önlerinden
üç adım atar dizleri çözülür
erkek erkekçe dövünür genç kız kırgın
evet ve hayır kelimeleri
bir evet/açlık
eyüp sultan
sebil uyuşmazlıkları
iki sebil biri daha sebil
-içilip içilip genç kız içilip
içilip içilip genç kız içilip
eyup genç içilip içilip
-dur sen ey sen içilip ben içilip
sebil olduk öldü sebil
kemik alınlar gelir dayanır güneşin ateş seçdesine
ışık en keskin yontulur bir kelam.bir kelam
zaman ölenin alnından rüya mızrağını çıkarır
boşluğa sebil açılır
güneş kendi admını yollar
kaynayan kafayı ayıklar
sorular soran sorular soran
denizin kanında günleri çarka tutulan izleri
tesbih çeken bekçilere gece sualleri
su tutmuş testiler
içilip içilip
-içilip içilip genç içilip kız içilip
genç kuş eyüp genç içilip
-dur sen içilip ben içilip
aşkımla boyun boyuna bir ejdarhayım
şehirde sen benim en çok sakladığım
içine girip korktuğum
çamlarını yıkamadığım karanlığını bozamadığım
sen benim durup durup saplandığım
mutlu an biraz uzun olmasın
yoksulluk gibi gidecğim bir yer var
efkarın aşılmaz yalnızlığın kaçınılmaz olduğu
baş üstüne sevgilim
dağlarım
toprak yayılınca bulun anasını yavru ceylan
yalnızlık ateşle birleşiyor
iki geyik dumanla çiziliyor şişiyor
delinmeler
uyku genişliyor
iç organ genişliyor
hazırlanması sinir uçlarının
ve kalburdan sırayla dişli makinadan
yivli burgudan et kıyımından
beş uykusuzluğun en çabuk ve çabuklukla
planlanması
aşk
orada uzakta anlaşılmadan. nefes
saçlarımı tut titreşiyorlar
bir şey olmuşmuş kovalamaya başlamış gibi
saklan evlere sarıl kanlı bağlarınla
avucunda kına yerine horoz devriyesi
dilimin tehlikelerini azarla
bu limeler oraya çıkmaz
ki taş olsun
açılmasın diye insan torbası
aşk ne korkunç ne kadar korkunç oluklar uzun
çölleri dolanıyoruz
yuttuk kum yığınlarını
düşmediğimiz kum kalmadı
kötü özümüzün mevsimlik yıkımları
yıkılsın
etin serin yosunları
cezbe suyun akışına varmadan
daha oturmadan kayalara ayrılan yerine
ve başını dik tutup açıklamadan
kadını bir hançerle dolanmadan
yolmadan karpuzun kabuklarını
muzu çakalca aralamadan
çarpılsın
ve biz uyandıracağız
suya çağrılan akışınızı
--spoiler--
--spoiler--
aşk gelmiyordu
ve kızgın kokuları çoşkunluk bağırması gençliğin
söyleyelim bir kere daha halk suçsuz
öfkenin sessizliğe yürümesi kendiliğinden
mansurun halkı öfkeye kendini çarka tutması
eşyanın bebekler gibi avutulduğu da olmuştur
sütten kesildiği yürümeye alıştırıldığı
(ey veli dağları eğit yine
mağaralardan em yine)
kedilerin cübbe eteklerinde
insanlığın en berrak denizine uzanıp
istirahat buyurduğu
söyliyelim bir kez daha
olmuştur
aşk olmuştur
çıkıp gelmesini beklediğim
geniş çığlıklar atarak
çıkıp gelirse
morarmış yanağında zehir tutarak
yıkarsa duvarlarımı
etimi aralar aşkı kurcalarsa
önümüze açtığım sofralar adına
beni tutun kaldırın ortadan
çünkü hesap benden sorulacak
sorulacaksa
saçlarımın dibinde kıpkırmızı bir leke
etine kan değdirilmiş kadın lekesi
alnımdan kollarını çıkarmış bir dişi örümcek
köpeğin ağzına düşen kelime ne kelimesi
et kelimesi
yırtınır anlamını öksürerek
yer ayırtıp girince bilmecenin içine
kaburgam derin ip ince ipliklerim
elmacık kemiğimde güm güm vuran
var olma hevesimin
vahşet dolu sur kervan baloları
hesabı benden sorulacak
şimdi uyan kurbanım kaldır başını
hizmetlim kendim ağlıyayım
bir köpeğin ağzından
düştü kelime
başladı at yemeye
aylar yıllarla anlaştı tokluk kaşını çattı
bahar geldi ağaçlar açıklandı
çiçekler açıklandı
insanlar dürüyen mermiler uzadılar
birden çatladı düğün
fakir kadın düğüne katlandı
bir köşede oturdu.soktu ellerini karnına çocuk
kırdı çocuk ayıkladı
birdenbire çatladı düğün
tabanca çatladı
gelin savruldu harmana rüzgar girdi
kirli elleri yılan dokunmuuş gibi göbeği
insanın öz be öz anasına kıyması ne demektir
karanlığı getiren bir insan temmuz sıcağı gibi
bir köpek yiyorsun halk birikiyor
fırlak kanlı gözlerin kırmızı ve şiş ellerin
bakıyorlar
sancıyı iletiyor belleri
sürtünüyorlar
buğday havada durdurur kurşunu
onlar başkası değil bir çift cami güvercini
güvercin buğdayın ağzında sırayla
göğü soluyan bir ejdarha gelecek şehirlere
bir zaman bıldırcınlar ve kırlangıçlar
nasıl alınırsa ağıza ve ağırlanırsa
çocuklar havadan anlar
sorulan suale çarparlar kadın geç kalınca dolabında
kadınlar dimdik dururlar dolaplarda
cam göz ağaçların arasında gece yırtılarak sokulur
oda soğuyunca erkekte bir yıldırım uykusu
önce bir han
odaları dolup boşalan ve alnının altı
tahta merdiven bir han
yolcu soyununca camideki kubbe
döşeğinde rahatça uyumalı
minarenin biri çabucak alçalır diğerinin önünde
sakallarından köşkler sarkan bir dede
yukarıdan damlamış bir mezar taşının üstüne
mezarla ihtiyar ahpapça genç kız süzülür önlerinden
üç adım atar dizleri çözülür
erkek erkekçe dövünür genç kız kırgın
evet ve hayır kelimeleri
bir evet/açlık
eyüp sultan
sebil uyuşmazlıkları
iki sebil biri daha sebil
-içilip içilip genç kız içilip
içilip içilip genç kız içilip
eyup genç içilip içilip
-dur sen ey sen içilip ben içilip
sebil olduk öldü sebil
kemik alınlar gelir dayanır güneşin ateş seçdesine
ışık en keskin yontulur bir kelam.bir kelam
zaman ölenin alnından rüya mızrağını çıkarır
boşluğa sebil açılır
güneş kendi admını yollar
kaynayan kafayı ayıklar
sorular soran sorular soran
denizin kanında günleri çarka tutulan izleri
tesbih çeken bekçilere gece sualleri
su tutmuş testiler
içilip içilip
-içilip içilip genç içilip kız içilip
genç kuş eyüp genç içilip
-dur sen içilip ben içilip
aşkımla boyun boyuna bir ejdarhayım
şehirde sen benim en çok sakladığım
içine girip korktuğum
çamlarını yıkamadığım karanlığını bozamadığım
sen benim durup durup saplandığım
mutlu an biraz uzun olmasın
yoksulluk gibi gidecğim bir yer var
efkarın aşılmaz yalnızlığın kaçınılmaz olduğu
baş üstüne sevgilim
dağlarım
toprak yayılınca bulun anasını yavru ceylan
yalnızlık ateşle birleşiyor
iki geyik dumanla çiziliyor şişiyor
delinmeler
uyku genişliyor
iç organ genişliyor
hazırlanması sinir uçlarının
ve kalburdan sırayla dişli makinadan
yivli burgudan et kıyımından
beş uykusuzluğun en çabuk ve çabuklukla
planlanması
aşk
orada uzakta anlaşılmadan. nefes
saçlarımı tut titreşiyorlar
bir şey olmuşmuş kovalamaya başlamış gibi
saklan evlere sarıl kanlı bağlarınla
avucunda kına yerine horoz devriyesi
dilimin tehlikelerini azarla
bu limeler oraya çıkmaz
ki taş olsun
açılmasın diye insan torbası
aşk ne korkunç ne kadar korkunç oluklar uzun
çölleri dolanıyoruz
yuttuk kum yığınlarını
düşmediğimiz kum kalmadı
kötü özümüzün mevsimlik yıkımları
yıkılsın
etin serin yosunları
cezbe suyun akışına varmadan
daha oturmadan kayalara ayrılan yerine
ve başını dik tutup açıklamadan
kadını bir hançerle dolanmadan
yolmadan karpuzun kabuklarını
muzu çakalca aralamadan
çarpılsın
ve biz uyandıracağız
suya çağrılan akışınızı
--spoiler--