muhafazakar kesimin bozuk plak gibi takıldığı adamlardan birisi. fazla anlam yüklüyoruz ki bu beni rahatsız ediyor. ayrıca kendisi çoğunlukla kelimeleri mızrak olarak kullanmayı seviyor sivri bir dili var.
70 yaşından sonra yaptığı en anlamlı/kaliteli şey koroda türkü/şarkı söylemek;
https://www.youtube.com/watch?v=jbeyd94q3r8&ab_channel=deusexmachina
keşke 2000'lerden sonra bu anlamsız kaprislerini bıraksaydı. özellikle 15 temmuz hakkında yazıp çizdiklerinden sonra camiadaki bütün saygınlığını kaybetti.
sezai karakoç ile beraber herhangi bir programda tartışsalar saatlerce dinlemek isterdim, ama artık ne ismet özel kaldı ne de islamcılık.
https://www.youtube.com/watch?v=jbeyd94q3r8&ab_channel=deusexmachina
keşke 2000'lerden sonra bu anlamsız kaprislerini bıraksaydı. özellikle 15 temmuz hakkında yazıp çizdiklerinden sonra camiadaki bütün saygınlığını kaybetti.
sezai karakoç ile beraber herhangi bir programda tartışsalar saatlerce dinlemek isterdim, ama artık ne ismet özel kaldı ne de islamcılık.
güzel şahitlik kitabının yazarı saadettin acar tarafından hazırlanıp sunulan kalanlar programında bahsinin geçtiği bölüm şuracıktadır;https://youtu.be/kysx_yt2pcg
kendisi şiirde kimlerden etkilendiğini birkaç yerde yazmıştı diye hatırlıyorum ama fikri olarak, düz yazılarında ismet özel'i ismet özel yapan düşünürler nedense göz ardı edilir. dolayısıyla kendisi sürekli islamcıların "wonderkid"i muamelesi görür. halbuki 70'lerde medeniyet, teknoloji hakkında yazdıkları çok açık biçimde heidegger'den mülhemdir. o dönemde fransızca, almanca bilip felsefi eserleri ana dilinden okuyabilen islami kesimdeki nadir insanlardandı. düşünce dünyasında böyle parlamasının altında bu yatar. o dönemde yazdıkları s.kutup'un düşünceleri ile de oldukça benzer. kendisinin milliyetçilikle alakalı sonradan geliştirdiği fikirleri de ziya gökalp'ın çok çok kötü bir kopyası. heidegger, seyyid kutup ve ziya gökalp'ın fikirlerini sentezlerseniz ortaya "kadirşinas itaatsizliği" ile tezahür eden ismet özel çıkar. fikri olarak doyurucu mudur? hayır. tutarlı mıdır, hayır. islami düşünceye faydası/katkısı var mıdır, 2020 itibariyle buna evet demek çok çok zor. çünkü artık ismet özel de entelektüel merakını, orijinalliğini, cesaretini kaybetti. kendisi bunun farkındadır muhtemelen.
--------------------
kadirşinas itaatsizliğimin temelinde ne kadar kişisel değerlendirmelerim varsa, tevarüs edilmemiş asaletimin temelinde de o kadar toplum değerlerinin etkisi var. asalet hissi benim içinde taşıdığım değil, bana çevreden telkin edilmiş bir değerdir. sebebi de çok yalın: taşrada bir devlet memurunun çocuğu olmak. i̇çinden çıktığım aile, herhangi bir üstünlük hissini besleyebilecek özellikler taşımaz. annem bir ortakçının kızı. babamın ailesi de arabacılık yaparmış. benim teneffüs ettiğim hava da çok çocuklu bir küçük memur ailesinin iki yakasını bir araya getirme sıkıntılarıyla dolu sayılırdı. yani herhangi bir imtiyaz duygusu taşımama yardımcı olacak bir hayat içinde bulunmadım. ama benim özel hayatımın dışında ve benim varlığıma da bir anlam katan bir devlet vardı. türkiye cumhuriyeti, bürokrasiye tanıdığı zabitçe bir yetkiyle bütün toplumu kuşatmıştı. cumhuriyet rejiminin temsilcisi olmak, kişinin, toplum içinde geçerli bir unsur olduğu duygusunu güçlendiriyordu. buna bir de yerli halkın memurlara karşı mesafeli tutumunu eklerseniz, ortaya sahte bir soyluluk manzarası çıkıyordu.
ben, çocukluğum boyunca bu sahteliğin acısını tattım. okullar, resmî daireler, kütüphaneler, sinemalar, gazete sütunları, kimbilir kaç gömlek aşağıdan frenk taklidi tavırlar benim gibiler için meşru mekânlardı.
yıllar ilerledikçe kadirşinas itaatsizliğim, karşıma tek tek çıkan insanlara değil, toplum kuramlarına yöneldi. tevarüs edilmemiş asaletim de yön değiştirdi: artık kendimi ister istemez içinde bulduğum topluma ilişkin bir ayırımın birimi değil, bile isteye seçtiğim ‘iyilerin’ savunmasını gözüpek ve tavizsiz bir tarzda yapmaya aday biri olarak gülüyordum.
-------------------------
şerif mardin 90'larda dergah dergisinde yayınlanan bir makalesinde ismet özel'in bu sözlerinden yola çıkarak osmanlı'dan tevarüs eden, ismet özel'in "iyiler" olarak adlandırdığı, halk tabakası ile bürokrat kesim arasındaki gerilimi/değişen ilişkileri ve bunda islam'ın oynadığı rolü inceler. mardin avam halktaki kendi tabakasını "iyiler taifesi" olarak tanımlama geleneği ile islami ideolojinin yükselişi ararında bir nedensellik kurmaya da çalışır. bu yazı sonradan "just and unjust" başlığıyla ingilizce olarak çok prestijli bir akademik bir dergide (daedalus) yayınlandı.
kadirşinas itaatsizliğimin temelinde ne kadar kişisel değerlendirmelerim varsa, tevarüs edilmemiş asaletimin temelinde de o kadar toplum değerlerinin etkisi var. asalet hissi benim içinde taşıdığım değil, bana çevreden telkin edilmiş bir değerdir. sebebi de çok yalın: taşrada bir devlet memurunun çocuğu olmak. i̇çinden çıktığım aile, herhangi bir üstünlük hissini besleyebilecek özellikler taşımaz. annem bir ortakçının kızı. babamın ailesi de arabacılık yaparmış. benim teneffüs ettiğim hava da çok çocuklu bir küçük memur ailesinin iki yakasını bir araya getirme sıkıntılarıyla dolu sayılırdı. yani herhangi bir imtiyaz duygusu taşımama yardımcı olacak bir hayat içinde bulunmadım. ama benim özel hayatımın dışında ve benim varlığıma da bir anlam katan bir devlet vardı. türkiye cumhuriyeti, bürokrasiye tanıdığı zabitçe bir yetkiyle bütün toplumu kuşatmıştı. cumhuriyet rejiminin temsilcisi olmak, kişinin, toplum içinde geçerli bir unsur olduğu duygusunu güçlendiriyordu. buna bir de yerli halkın memurlara karşı mesafeli tutumunu eklerseniz, ortaya sahte bir soyluluk manzarası çıkıyordu.
ben, çocukluğum boyunca bu sahteliğin acısını tattım. okullar, resmî daireler, kütüphaneler, sinemalar, gazete sütunları, kimbilir kaç gömlek aşağıdan frenk taklidi tavırlar benim gibiler için meşru mekânlardı.
yıllar ilerledikçe kadirşinas itaatsizliğim, karşıma tek tek çıkan insanlara değil, toplum kuramlarına yöneldi. tevarüs edilmemiş asaletim de yön değiştirdi: artık kendimi ister istemez içinde bulduğum topluma ilişkin bir ayırımın birimi değil, bile isteye seçtiğim ‘iyilerin’ savunmasını gözüpek ve tavizsiz bir tarzda yapmaya aday biri olarak gülüyordum.
-------------------------
şerif mardin 90'larda dergah dergisinde yayınlanan bir makalesinde ismet özel'in bu sözlerinden yola çıkarak osmanlı'dan tevarüs eden, ismet özel'in "iyiler" olarak adlandırdığı, halk tabakası ile bürokrat kesim arasındaki gerilimi/değişen ilişkileri ve bunda islam'ın oynadığı rolü inceler. mardin avam halktaki kendi tabakasını "iyiler taifesi" olarak tanımlama geleneği ile islami ideolojinin yükselişi ararında bir nedensellik kurmaya da çalışır. bu yazı sonradan "just and unjust" başlığıyla ingilizce olarak çok prestijli bir akademik bir dergide (daedalus) yayınlandı.
1969 yılında ataol behramoğlu'na yazdığı o güzel mektupla yıkılma sakın şiirinin hikayesini öğreniyoruz. -- iktibas --ataol kardeşim, gönderdiğin şiiri (*) aldım. sana bu mektupla birlikte bir de ben gönderiyorum. bir aydır ortaya dökemediğim şiir senin durumun ve soluğunla canlanmak şansına erdi. şiirin türk edebiyatına getirilmekte olan yeni havanın çok iyi bir örneği. dürüst, net ve etkili. özde ayrıldığımız noktalar varsa bu kendi şiirimde ortaya konmuştur sanırım. niyetim, bu ikisini aynı sayıda ardarda basılmak üzere memet fuat'a göndermek. buna itirazın olacağını sanmıyorum. çünkü ikimizin de şimdilik yayın aracı bu. dileğim bu iki devrimci şairin istanbul dünyasını biraz yerinden etmesidir. durum, dayanışma ve yaratılan yeni sanat bakımından. sen terhis olur olmaz iyi bir çalışma ortamına girebileceksin. ben de aynı ruhu taşıyorum.gitgide özgürlüğün elde tutulmasıyla birlikte amaç birliğine dayanan ortak bir şiir yazımına girişeceğiz.kötü günler yaşanıyor dostum, ama bu günler geçiliyor da. önemli olan çekilen acılar değil elbet, acıların altedilmesi değerlidir. üzgün ve hüzünlü olabilirsin. ama şiir yazmak ve çeviri yapmakla gösterdiğin direnç benim gözümde övülmeye değer.seni yürekle kutlarım. bir fırsatı olsa seni görmeğe gelecektim. ama köprü yıkılmış, yol uzamış bir günde gidilip gelinemiyor.sevgiyle, heyecanla...ismet özelmuş, 16 nisan 1969-- iktibas --
-- iktibas -galiba ilk kez "intihara ayrılmış zamanlar"dan söz ediyorsunuz. intiharı hiç düşündünüz mü?ismet özel: 40 yaşıma kadar hep intiharı düşündüm, ama 40 yaşımdan itibaren insanların intihar etmeye değmeyeceklerini düşünmeye başladım. bana göre intihar, geride kalanlara yönelik ağır bir suçlamadır. bu mesajı verebileceğin tıynette insan olmadığını düşününce de intihar etmiyorsun.-bir tür nihilizm değil mi bu?-tam tersine, değer yüklediğin şey bunlar değil. allah'tan başka hiçbir şeye değer vermemek var bunun arkasında.-40 yaşına kadar ne vardı peki?-aynı şey. bir çıkış sağlayacağını umduğun bir insanla, bir imkánla karşılaşacağını düşündüğün için her gün erteliyorsun intiharını. daha sonra da, bu çıkışı insanlardan beklemenin saçmalığını kavrayıp yine intihar etmiyorsun.-- iktibas --
amentü şiirindeki ''bilmezdim neden bazı saatler alaturka vakitlere ayarlı neden karpuz sergilerinde lüküs yanar '' dizeleriyle edebiyattan zerre anlamayan çevreleri -ben dahil- bir kez daha olduğu yere mıhlamıştır nacizane fikriyatımca (bkz:)http://www.edebistan.com/index.php/metintonbul/amentu-siirine-dair-bir-ufuk-kazanma-denemesi/2010/02/
(bkz:mataramda tuzlu su) şiiri hep dikkatimi çekmiştir.