sinem sakaoğlu – dertli sözlük
almanya'da yaşayan bir stop motion yönetmeni.

biraz önce +90 kanalında konuk olduğu stop motion konulu videoyu izledim ve içim bayıldı.

yani stop motion nedir bilmesem, daha önce animasyon yapmamış olsam ''bu ne ya? bununla uğraşılır mı?'' derim.

acayip komplekslerimiz var; yaptığımız işi öyle bir anlatıyoruz ki sanki o işin bir tılsımı var, o işi kimse beceremez, sırları var, onu yapacak insan dünyada çok az, bilinmeyen zorluklarla dolu...

türkiye'de bu işi yapabilecek donanımda yüz kişi bile zor bulunurmuş da çok iyi bir ekip gerekiyormuş da bilmem ne!

edu puertas adamcağız hepsini kendi yapıyor. nadir 3-5 kişilik bir ekiple görüyoruz. adam armatürlerini bile kendisi üretiyor.

keşke videoda öyle anlatacağına bu işle ilgililer için yok gösterici, tepelerden anlatmayan bir üslup kullansaydı yönetmen ablamız. beğenmedim. zaten bu +90 kanalının tarzını da beğenmiyorum.

ekip elbette ki çok önemli ama her iş için ayrı uzmanlar gerekmiyor. yönetmen olabilirsin ama karakter kıyafetlerini tasarlarsın hem de dikersin, kalıp çıkarırsın, torna makinasının başına geçersin... henüz bu işlerin içinde değilim ama her fırsat bulduğumda konuyla ilgili ya bir şeyler okuyorum ya da izliyorum. sinema filmleri yapan yönetmenlerde de rastladığım bir benzerlik var. iki kol için de geçerli. bu işlerle ilgili insanlar daha küçük yaşlarda animasyon, kısa film, karakter, senaryo üretmeye; karalamaya, çiziktirmeye başlıyor. bu sayede; kamera kullanmayı, kurgu yapmayı, karakter tasarlamayı, senaryo yazmayı, çekimleri editlemeyi vs. yavaş yavaş tecrübeyle yaparak öğreniyor.

yani belki kendisine sorulan sorulara cevap vermekten beklediğim tarzda cümleler kullanamadı. bilemem sadece bir videodan gördüklerim benim. ama bu lafları teknik olarak kullanan çakallar da çok var. farkında olmadan kendi ayaklarına sıkıyorlar. rekabet olmadan gelişemezsin.