nur – dertli sözlük
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

yalana bel bağlayan, bilmeyip bilmeyenlerin işlerinden misali sıcakta serabtır, susamış su bilir fakat varınca göremez hiçbir şey. o allahı bulur, allah hesabını görür. allah ne hızlı hesabedendir!

وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاء حَتَّى إِذَا جَاءهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِندَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ

o gün kendilerine şahiddir dilleri ve ayaklarıyla elleri işlediklerinde.

يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

veya üstüne bulutlar katılmış, dalgaların kuşattığı derin bir denizin karanlığına benzer. baksa eline göremez bu üste karanlığın içinde. allahın nurundan çıkmışa başka nur olunmaz.

أَوْ كَظُلُمَاتٍ فِي بَحْرٍ لُّجِّيٍّ يَغْشَاهُ مَوْجٌ مِّن فَوْقِهِ مَوْجٌ مِّن فَوْقِهِ سَحَابٌ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍ إِذَا أَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرَاهَا وَمَن لَّمْ يَجْعَلِ اللَّهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِن نُّورٍ

o gün allah, haklarını hesabıyla tam verir sonra onlar da allahın hakkın ta kendisi olduğunu bilir.

يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ

göktede yerdede olanların, saflar tutup uçanların görmedin mi allahı nasıl tesbih ettiklerini. onların hepsi bilir kendi salatıyla tesbihini. allah onların ne yaptıklarını artmayıp eksilmeyip bilendir.

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ

gök ile yerler allahındır yalnız ve allahadır varış.

وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُj
bu haliyle olsun bileşik halde -nurcan, nurdan, nurbanu gibi- olsun kadın ismi olarak kullanılmasının nazarı, belayı vb. celbettiğini ve bu tesirlerin evlada aksedecek şiddette olduğunu havas ehli bir zattan işittim.