into the wild – dertli sözlük
film önemli romantiklerden lord byron şiiriyle açılış yapıyor. film ne anlatmak istediği hakkında büyük ip ucu veriyor. ne diyor bryon insanlık özüne dönsün, doğaya dönsün, medeniyet çöktü, bitti. filmin derdi mcclandess'i anlatmak değil. zaten hayatıyla alakalı öyle ilgi çekici bir şey yok ve bir çok ayrıntı aktarılmamış filme.
film sean penn'in siyasi duruşu, kişiliği, aktivistliği ile tamamen uyuşuyor. bu bağlamda filmde medeniyet çöktü, modern hayat bitirdi insanlığı, doğaya...mesajını güzel bir şekilde veriyor. bunu yaparken mcclandess'in hayatıyla gerçeklik katılmış. malum filmi gerçeklik daha etkili kılar.
sean penn'in filmde işlediği fikirlere katılıyorum. modern hayat bitirdi bizi. daha iyi kariyerli iş için iyi okullar okuyacağız diye çocukluğun, gençliğin en güzel yıllarını kitaplara verdik. (bizim ülkemiz için geçerli değil malum iş bulmak...)daha fazla maaş, terfi için zamanı, sağlığı veriyoruz. enflasyon, savaşlar, kıtlıklar, salgın hastalıklar.....insan kendini toplum içinde yok ediyor.
filmin sonunda kahranımız kafa tuttuğu şeyi aslında kendi olduğunu anlıyor.kardeşi arka seste tersini söylesede.


her ne kadar mccandless parasını, kimliklerini yakarak modern hayata hadi ordan diyebilen biri gibi gösterilip kahramanlaştırılsada aslında parasını, kimliklerini falan yakmamıştır. otobüste bulunduğunda çantasından 300 dolar, kimlikler, kütüphane kartı, haritalar ve oy kullanma kartı çıkmıştır. gerçek yaşama dönecektir yani tabi başarabilseydi.

ölümü hâlâ tartışılıyor. benim de anlam veremediğim noktalar var. haritası olan biri nasıl olurda bir çıkış yolu bulamaz? sonra bir kaç kilometre içerisinde bulunan park görevlileri için yapılmış içi malzeme dolu kulübeleri nasıl fark etmez?

ölüm sebebi açlık, zehirlenme yok. çok acı bir durum açlıktan ölmek. son zamanları olsa gerek otobüsün camına yardım isteyen bir kağıt yapıştırmış, yürek parçalıyor. ölmek üzere olan birinin yardım çığlığı. not için buyrun. (http://www.flickr.com/photos/chriso2000/4024408658/in/set-72157603417003300)
notu aslık ismiyle imzalamış. demek ki bir şeyler değişmiş.

sean penn filmi çekebilmek için ailenin 10 yıl izin vermesini beklemiş. film çekilirken mcclandless'in anne ve babası da eşlik etmiş. filmde aileyle alakalı bölümlerin fazlalığı sanırım bundan.

filmin müzikleri de eddie vedder imzalı enfes parçalar. en güzeli de : (http://youtu.be/mwx3rvdwvdm)

mcclandless'in gerçek resimlerini merak edenlere : (http://www.flickr.com/photos/chriso2000/)

filmin sonunda insanın sinirleri bozulmuyor mu? benim fena bozuldu.