yıllar yıllar önce, ortaokul çağlarında, babamın yanında bir ders halkasına hasbelkader dahil olmuştum. ders yapan hoca çok mübarek samimi birisi idi. siması nurani, konuşması da oldukça tesirli idi. çocuk halimle aklımda sadece tek bir şey kaldığını hatırlıyorum. konuşmasının arasında bir yerde yanlış hatırladığı bir şeyi düzeltirken estağfurullah, hayret ettiği bir şeyi ifade ederken de subhanallah demişti. bu tabirler bana yabancı değildi, çokça duymuştum, ama bir insanın bunları bu kadar doğal ve içten kullanmasına hiç ama hiç rastlamamıştım. evet, allah iradesiyle, ilmiyle, kudretiyle, kuvvetiyle hayatlarımızın tam ortasında, bize şah damarımızdan daha da yakın ama biz gafletimizle bunu fark edemeyip allah'tan uzaklaşıyoruz. bu insanlar ise her hal ve tavrı allah'a yakınlaşmak için bir vesile kılabiliyorlar, ne mutlu. sadece bu iki kelime bende sarsılmaz bir etki yaptı sonradan yıllarca o ders halkasına devam ettim...
günlük yaşamımızın parçası olan bazı ayrıntıları bir yavaşlama halinde daha iyi görüyor ve farkında oluyoruz. bu da insanı bir tefekküre etraflıca bakıp bir evreni temaşaya vesile oluyor.
yakın zamanda yaşadığım yer değişikliğinden dolayı kaldığım yerin hemen yanında camii var. ezan okunmadan önce hoparlöründen cızırtı sesi çıkıyor ve birkaç saniye sürüyor. o birkaç saniye nedenini bilmediğim bir şekilde beni mutlu ediyor. böyle ateşin başına oturmuşsun da ateşten çıt çıt yanma sesleri geliyor gibi. etraf sessiz ama birazdan bir neşe hasıl olacak gibi.