sabahattin ali romanıdır..
hayata karşı yenilmiş bir adamın hikayesidir..
romandan bir bölümdür: i̇nsanlar birbirlerini ne kadar iyi anlıyorlardı... bir de ben, bu halimle kalkıp başka bir insanın kafasının içini tahlil etmek, onun düz veya karışık ruhunu görmek istiyordum. dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? niçin ilk defa gördüğümüz bir peyniri evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığım halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?
kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor.
sadece, raif bey'in defterinden evvelini sevdiğim kitap.
kitap çok güzel olmasına rağmen elde ettiği şöhretin biraz aldatıcı ve abartılı olduğu kanaatindeyim. sosyal paylaşım sitelerindeki fotoğrafların reklamı ile satışları patlatıldı. o şöhreti hakedecek çok fazla kitap var halbuki. yine de kitap tavsiyesi isteyen olursa diye, mutlaka listemde bulunur.
türk fotoğrafçılığında abartılı bir şekilde tema olan kitap.
kitap adıdır. ( tanımımızı yaptıktan sonra gelelim fasulyenin faydalarına )insanlar kafka gibi sabahattin ali gibi yusuf atılgan gibi adamların kitaplarını okurlar ve çıkmaz içinde boğuşan adamlara esef duyarlar. lakin hayatın içinde bu adamlar yanı başlarından her gün geçer, hatta bazılarıyla tanışırlar ve derler ki " ne kadar da sünepe, aciz ve çaresiz bir herif " . ama bu adamlar birgün kitap yazarlar ve okuyunca derler ki " adam ne çilelerden geçmiş " bunu hep söylerim sabahattin ali bugün bu kitabı alıp okuyan ve hayranlık duyan bir adamın hayatına başka bir kılıkta girse onunla arkadaşlık bile etmezler.
ben hayatımda bu kadar bilmediği bir konu hakkında hiç utanmadan, sıkılmadan rahat bir şekilde konuşabilen biri daha görmedim. allah düşürmesin bu duruma. üzüldüm gerçekten.
www.youtu.be/opc3bu3685y
-- spoiler - -
- madonna'nın hayatını anlatan bu eser 1943 yılında madonna doğmadan yazılmıştır.
-burda da madonna'nın hayatı bizim için ilginç olabilir. yani aşkları, ilişkileri filan.
- sonu ağlamaklı mı bitiyor nasıl?
-ya ben okudum kitabı ama sana anlatabileceğim, altını çizeceğim veya beğendiğim bir şey yok. tabi ki sabahattin ali iyi bir yazardır ama.
--spoiler - -
edit:konu hakkında gördüğüm en iyi tweet de şu: kuyucaklı yusuf adlı eserinde de yusuf i̇slam'ı anlatmıştı rahmetli #kurkmantolumadonna
edit 2: konu da geçen kahramanımız ( funda özkalyoncu ) yazarmış ve 1 kitabı mevcutmuș.
popülerliği sebebiyle epeyce bi süre okumayıp, sonra liseli bi kızdan ödünç alıp gizli gizli okuduğum kitap (*)) ( ne lüzumsuz bi kompleks) tutunamayanlarda da bu olmuştu, sanki yo yo ben gerçek bi kitapseverim moda olduğu için okumuyorum bu kitapları demek istiyorum. kime demek istiyorum. neden demek istiyorum? bu kitapla ve dahi bunları yazarken bu lüzumsuzluğun farkına vardım, okumak kadar yazmak da önemli bu yüzden. kendinle yüzleşmek, kendini keşfetmek...raif efendi gibi, raif efendi romanda defterini bizle buluşturana kadar neredeyse bi hiç.ancak defteri açıldığında bir ruhu acıları olduğu görülüyor.lakin gerek maria gerek raif efendi'nin sürekli yaşadıkları bunalımın ,kasvetin fikir ve ruh sancısı çekiyor oluşlarının tasvirlerinin bir türlü altını dolduramadım.kimse bizi anlamıyor , kimse düşünmüyor hissetmiyor derken , anlaşılamayan noktlarının asıl dertlerinin ne olduğunu kendileri de izah edemiyor.aynı kafkadaki, shopenhauer daki mesnetsiz bir sancı.düz mantık gelebilir sığ gelebilir ama hepsinin apaçık sebebi belli; inançsızlık.zavvalı ve acı dolu bir yaşam, sonrasına inanılmayan, bir böcek gibi --dönüşüm- acı çekerek , mutlu olmayarak, mutluluğu arayarak, gaye arayarak ama bulamayarak......devamı okur dergisi'nin 2. sayısında.(*)(*)(*))
kitabı okuyup bitirdim. e raif kardeşim namaz yok, niyaz yok, vatan millet desen ondan da haberin yok, gavur ellerinde tabi böyle bunalımlar geçirirsin. yok ben insanlardan kaçıyorum, benimle alakası olmayan manasız bir hüviyetin derinliklerine gömülüp kalmışım, yok bir insan diğer bir insana bazan hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş falan filan bir sürü zırva.
yani işin psikolojik tarafına gelirsek raif bey gibi hiçbir özelliği olmayan bomboş bir adamın böyle saçma bir macera yaşaması gayet doğal ve aptalca. yok pencere önünde saatlerce dışarı bakma, yok kitap okuma bilmem ne; ne kadar saçma şeyler ya.
aslında kitabın sonunda bu ikisi evlenip raif'in memleketinde yaşamaya devam etmeliydi. siyah kitap böyle bittikten sonra maria puder raif'in şirret karısı çıkabilirdi. e yani dünya hali, çoluk çocuğa karıştıktan sonra böyle yaşamaya devam edemezlerdi heralde. bu şekilde daha toplumsal gerçekçi olacağı kesin.