fenafillah – dertli sözlük
( #409835 )

ben dinin allah ve resulü eliyle ortaya konduğunun bilgisi ve bilincindeyim; bahsettiğiniz islam büyükleri kendi döneminde bir çok islam büyüğü tarafından tekfir edilmiştir.
bu tekfirlerden bazısını bizzat devrin şeyh-ül islamları da yapmıştır. (bkz:ebussuud efendi)

son verdiğiniz örnek de fazlaca kel alaka
ki bu örnek de bizzat kuran ve sünnet ışığında çözümlenebilen bir örnektir; muaz bin cebel'in vali tayin edilmesi sonrası kendisine önüne gelen hükümlerde ne ile hükmetmesi gerekliliğinde sıralamayı açık ve net bir biçimde sunmuştur. bahsettiğiniz içtihat da bizzat kuran ve sünnet kaynaklıdır yani; bağımsız değildir.


anlamakta güçlük çektiğim noktaysa şu:
var olan bir güncel sorunda bile, kuran-sünnet-icma-kıyas sıralaması var iken...
kuran ve sünnette geçen kavramlar neden böyle bir şeyin açıklayıcısı olarak kullanılır? kendisi yetmiyor mu pardon?

son olarak...
benim örneğim kuran'da usvetül hasene olarak belirtilen peygamberimdir ve o dahi kendisi için bir makam tayin etmemiş ve duasında beni makam-ı mahmud'a ulaştır deyip, bizlere de bu duayı etmemizi tavsiye etmişken...
göğe her baktığında, ey kalplerin sahibi, kalbimi dinin üzerinde sabit kıl diyorken...
bahsettiğin büyük zat, yaşarken böyle bir cümle kurabiliyor?


bilmiyorum yaklaşımım çok mu saçma; ama bana bizzat harita(kuran) ve rehber(peygamber) varken, böylesi eklemeler çok hoş gelmemekte.
yazılanları okuyup, kavram hakkında biraz da düşünüp uyumuştum. nereden bileyim rüyamda göreceğimi.
yüzlerini ve ne konuştuklarını tam hatırlamadığım iki kişi mevzu üzerine konuşuyordu.
siz konuşun, tartışın rüyasını ben görüp baş ağrısıyla uyanayım.
ne alâ.
biz somut kavramlarla algılayabilen insancıklar olarak yaratıldığımız için ruhun hudutlarını anlatmak adına böyle kademe kademe misal merdivenler koymuşlar önümüze. kimsenin mertebede gözü yok ki yukarı çıktığında ben vardım diye çatır çatır bağırsın. bu kavram (*) allah'a yakınlaşma hazzının en basit anlatım halidir. netice olarak şuan yaptığımız ise ekmeğin tadına bakamadan pastanın kremasını eleştirmek.
(#409829) sakat bulduğum nokta tam olarak bu mertebelendirme durumu zaten. söyleminden yola çıkarsam; kim ölçmekte bu kalbin kapasitesini? "en son" mertebeye ulaşıldığına kim karar veriyor? bu mertebeler için yapılacaklara kim karar veriyor? ... diye gider sorular.

madem kişiler bu kadar tahakküm kurmuşlarsa mertebe ve kalp üzerinde; ne gerek var mahşere, mertebesini ilan edenler çıksınlar söylesinler çatır çatır.
fenafillah tasavvuf ilmindeki murakabelerin (*) en son mertebesidir. kişinin nefsini ıslah edebileceği son noktadır. tabı kalbi kapasitesine göre bu gerçekleşir. takva ise bir neticedir. bedene dile içteki değişimin yansımasıdır. tasavvufun içerisinde murakabelerin parçası olarak gelişir. birbirlerinden ayrı değildirler.
(#409823) kimdir kavramı türeten? allah mı? gönderdiği peygamberler mi?
takva diye bir kavram bilirim ben kur'an'da ve hadislerde zikredilen, müslümanın değerini gösteren ve asıl değerin allah tarafından bilindiği...

allah'tan vahiy dahi almayan beşere ne oluyor da böylesi bir kademelendirme yapabiliyor ve kademelendirmeye göre kişisel sınıflandırma yapabiliyor allah'a dönük?
allah'ın ğayb dediği şey çok da ğaybi bir şey değil o zaman?

ben dinde matematiksel hesaplamalar bilmem. insandır, hata yapar; peygamber dahi olsa... ama peygamber yapmışsa allah düzeltir ve bunu kitabında yazar.
bunun dışında insanın mertebesi de, derecesi de takva iledir, bunu da biz değil o bilir.
insanların en basit kavramları dahi istismar ettiği çağda, birkaç istismarcı yüzünden kavramı tekfir etmek yanlış.
fenafillah en basit tanımla ''tevekkül yüzdesini arttırabilmektir.''

mesela tevekkülde allah'a, kulun iradesine bırakılırsa, kul bu noktada şirk kapısındadır. min. sınır, kulun allah'a tevekkül etmesidir.
kalp kıvamına göre yüzde ne kadar artarsa kulun imanı ve fenafillaha yaklaşması da o nisbette artar.
en yüksek derece peygamberlerin derecesidir, ki o bile 0 değildir.

ayrıca;
beyazıd bistami ve ibn arabi gibi zatların ''yaşadıklarını'' alıp, ona göre tanımlamak ve hedef belirlemek de yanlış.

tarikat vartalarına düşmüş kimselerin de yaptıkları yüzünden tarikatı tekfir etmek, bir yerde kul hakkını ihlaldir.
nefsini allah'ta yok etmektir. can vererek ölmek değil nefsini aradan kaldırmaktır. bu da olabildiği kadar.
ölmeden önce ölmek vs değildir (o peygamberin hadisidir ve buna alet edilmemelidir) allah'la bir olma mertebesidir(!)
allah'ın kur'an'da eksik(!) bıraktığı mevzulardan birisidir.
eee, tabiat gibi din de boşluk(!) kabul etmez tabi, bazı alimlerimiz(!) bu büyük boşluğu doldurmuş, kademelendirmesini de kendileri yapmışlardır...

sonuçları:
-allah'tan tahsil görüp kitaplar yazmak.
-kulların soru(n)larına bizzat allah'tan cevaplar alıp vermek.
...
...
...


şu şekilde kendini gösterebilmektedir:
(http://www.youtube.com/watch?v=d1v7v_cvifq)