i̇slam’da savaş ahlakı – dertli sözlük
sık sık hatırlatılması gereken konu. vay efendim i̇srail şöyle yaptı, böyle yaptı. yapar o kafir. kafire mi benzemeliyiz? bizim bir savaş ahlakımız var. savaşın bir ahlakı vardır. amaca giden yolda her şey mübah mıdır?
“allah’ın adıyla, allah’ın inayetiyle ve resulullah’ın dini üzere (cihad etmek üzere) yürüyün. sakın piri fani yaşlıları, çocukları, kadınları öldürmeyin. ganimetten bir şey çalmayın, ganimetlerinizi toplayıp uygun bir şekilde muhafaza edin. i̇yi davranış sergileyin, şüphesiz allah iyi, güzel davrananları sever.” (ebu davud, cihad, 90; neylu’l-evtar,7/246).
bu arada i̇srail'e de savaş ahlakı hatırlatılıyor.
i̇slamda savaş ahlakı bir hukuk halini almıştır. her alanda olduğu gibi ahlakın en zirve hallerini yalnız ve yalnız islam dini hukuk haline getirmiştir. böyle güzel bir dine mensubuz. elhamdülillah. o yüzden i̇slam savaş hukuku çok kapsamlı bir konu. ehli kitapla savaşmak,ehli kitapla toprak müdafaası için savaşmak, kafirle savaşmak, islam için savaşmak,savaşması gereken yerde savaşmamak,savaşması gereken yerde nasıl savaşmalı,ne yapmalı vs hep ayrı hüküm ve tertiplere bağlı. hepsi ayetler ve hadisler ile çizilmiş hudut ve kurallar bütünü. gelelim bu kadar geniş bir konuya filistin-i̇srail çatışması içinde “misilleme caiz midir?” sorusu üzerinden cevap vermek daha uygun düşecektir. i̇slam bu konuda ne der?

i̇slâm ortaya çıkıp yayıldığı zaman ilk müslümanlar, kendilerine saldıranlarla savaştılar ve bağlılarını, onlara baskı yapanların elinden kurtarmaya çalıştılar. dünyanın dört bir yanındaki yöneticiler, müslümanlara saldırmak için hazırlıklara giriştiler. i̇şte bu sebeplerden ötürü, müslümanlar da ‘’kim size saldırırsa, misilleme olacak kadar siz de ona saldırın….” (bakara/194) ayeti gereğince karşı saldırıya geçmişlerdir.

demek misilleme var.

burada önemli bir mesele ile karşı karşıya bulunuyoruz: düşman, her türlü ahlâki kural ve insanî duygudan yoksun bir şekilde hareket ederse, müslümanların da, aynı şekilde, “kısasa kısas” deyip misillemede bulunmaları ve onları taklit etmeleri gerekir mi?

müslümanlar, insanî olmayan hareketlerde onlara hiçbir şekilde uyamazlar. çünkü i̇slâm, bu gibi durumlarda “allah’tan korkma”yı emreder. savaşta aşırı gitmek kesinlikle haram kılınmıştır. çünkü, allah muttakilerle beraberdir.” (bakara/194)

misilleme, insanî faziletlerin sınırlarını aşamaz. eğer düşman, müslüman ölüleri, hınçla parçalamak, organları koparmak veya kesmek gibi vahşiyâne hareketlere girişirse, müslümanların bu yapılanları aynen düşman cesetlerine uygulama hakları yoktur. çünkü ayet, misliyle karşılık verme hususunda takvalı olmayı emretmektedir.

1
uhud savaşı’nda düşmanlar, hz. peygamber (s.a.v.)’in amcası hz. hamza’nın vücudunu paramparça etmişlerdi. şehit düşmesi yetmiyormuş gibi bir de cesedinin parçalanması, hz. peygamber (s.a.v.)’i sarsmıştır. fakat daha sonraki savaşlarda fırsat düştüğü halde, hz. peygamber (s.a.v.) misilleme yapmayı aklından bile geçirmemiştir.düşman ihtiyar ve güçsüzleri öldürürse, bu durum, müslüman ordusuna da, aynı biçimde hareket etme yetkisi vermez.

müslüman esirlere, aç ve susuz bırakmak sûretiyle, eziyet ve işkence edilirse, i̇slâm ordusu, bu metodu aynı şekilde karşı tarafa uygulayamaz. böyle bir davranışta bulunmaktan kesinlikle menedilmiştir. müslüman esirleri öldürseler bile, i̇slâm ordusunun, düşmanı yendikten sonra tutsakları öldürme yetkisi yoktur.

ramazan şahin selahaddin eyyûbî ve devlet isimli kitabında şundan bahseder:selâhattin eyyûbî düşman ordusundan oldukça fazla esir almıştı. fakat daha sonra bu esirlere yetecek kadar yiyecek bulunmadığını görünce, hepsini hiç tereddüt etmeden serbest bırakmıştı.

bir süre sonra bu düşmanların, birleşerek karşısına ordu halinde çıktığını gördüğünde, selâhaddin eyyûbî buna memnun oldu. çünkü o, düşmanların esaret altında açlıktan ölmeleri yerine, savaşarak ölmelerini tercih ediyordu.

oysa haçlı askerlerin komutanı arslan yürekli rişar’ın ilk işi, i̇slâm ordugâhının gözü önünde üç bin müslüman esiri öldürtmek olmuştu. hâlbuki bu esirler, kendilerine zarar verilmeyeceğine dair söz aldıktan sonra kılıçlarını teslim etmişlerdi.(ebu zehrâ, son peygamber hz. muhammed,ii)

napolyon, akka’ya karşı giriştiği bir saldırıda, pek çok osmanlı askerini esir almıştı. tutsakları besleyecek yiyecek bulamadığını görünce onların hepsini topa tutup feci şekilde öldürtmüştü.(yılmaz öztuna,büyük osmanlı tarihi)

2
i̇slâm dininin kesin ve değiştirilemeyen belli emir ve yasakları vardır. söz gelimi, düşman namusa saldırmak gibi bir yola başvursa bile, müslümanlar hiçbir zaman böyle davranışta bulanamazlar. çünkü namusa saldırmak, allah tarafından yasak edilmiştir. bu yasağa karşı gelmek, allah’a karşı gelmektir. ayrıca bu kişi, din, ırk ve bölge ayırt edilmeksizin konulmuş bir yasaktır.(ahmet yaman,i̇slam devletler hukukunda savaş)

aynı zamanda saldırılarda eskiden kullanılan mancınığa mukabil füze,tank,uçak kullanımı da caiz görülmüştür.(döndüren, a.g.e., âdiyât 100/1-5 tefsiri, s. 969)

3