hüvel baki – dertli sözlük
hüvel baki̇

'ibrişim örmüyorlar'
sesler kesildi
artık varide gelmiyor kuyularıma
'geri kalan hep yalan'
yalnızca bekliyorum
toprağımda hüzün buğusu
bir derin iç çekişe döndüm
bekliyorum bu kabristanda
ebediyyen bekliyorum

aklım uçmuş
sensizliğimden anlıyorum
iki ayeti bir araya getiremiyorum
her mecnun bir gönül doğurmuş
akıl verip gönül almış
işte ben
ne aklım ne gönlüm kalmış
bekliyorum bu kabristanda
yalnızca bekliyorum

biliyorum kimse zair olmayacak
hiç fatiha ulaşmayacak
bir cenaze bırakılmayacak
...çoktan mühürlendi
küflü kapısı
on yılda bir
/taşlarımda gelişsin diye osmanlıcası/
bir tarihçiye açılır
vakıflara verildi tapusu
bekliyorum bu kabristanda
ebediyyen bekliyorum

her yıl kar yağar
her bahar yağmur
dışarda mevsimler var
uzakta anneler
onlarla cennete varırlar
ayakları altındadır

'son ümidim de bitti'
dünya zaten yok idi
artık yalan vahiyler almıyorum
...son nefesi verdim
şeytanlarım çekildi

korkmuyorum
tutarağım da geçti
hiçbir şey ummuyorum
bir şey umamıyorum
bekliyorum bu kabristanda
yalnızca bekliyorum

taşımda hüvel baki
başımda bir tuhaf ateş
bekliyorum bu kabristanda
yalnızca bekliyorum

murat kapkıner
prof.dr. metin akar'a göre mezar taşlarındaki o'dan kasıt allah'tır. yani asıl baki olan o'dur. i̇nsan ölümlüdür.(bu yüzden fazla sıkıntı etmeyin) anlamına geldiğini kastetse gerek.
ahmet taşgetiren'in erkam yayınlarından çıkmış kitabı.
çok hoş ince ayrıntıların yer aldığı bir kitap.
ebedi olan o anlamına gelen kelâm, rabbin el bâki ismine istinaden düşünülmüş ve kabir taşlarına nakş edilmiştir. ben bu söz ile konuşurum, daha doğrusu bu sözün altında meftun olan oğlum ile konuşurum. ölülerin ayak ucuna durulması gerektiğini demişti imâm, dinlemedim hiç, hep başucunda bekledim. ayrık otları temizler, su dökerim kabrine, sonra derim ki; yoksa ölü sahibi hâr gibi yanan gönlüne mi döküyor acaba suyu diye. yürek yangınım geçmiyor, dediğimi de, daha doğrusu düşündüğümü de zihnim yutkunuyor. sonra zihnimde sen, büyümüşsün, serpilmişsin, kocaman bir çocuk olmuşsun. hesap ederim, rakamların varlık ile yokluğunu toplar, sana hayalimden libaslar, gezilecek şehirler, gülüşler, büyümüş senler, güzelce atan bir yürek veririm. sonra sımsıkıca toprağı sıkarım, yutarım, yutkunurum, düğüm olur bir şeyler mahrecimde ve ağlarım. başının, o sapsarı hayal olan saçlarının huzuruna gözyaşlarımı akıtırım. toprağa düşen suyun ardından bir de kabrini gözyaşlarım ile yıkarım, ağlarım, ağlarım, zihnimde canlanırsın şimdi gibi ve yüzümü seninle yıkarım. ey benden öteye giden oğlum; ayağa kalkarım ve bizler toprağın çocuklarıyız derim. yüzün sen kokar, gözlerim sen, şakağım, sakalım sen kokar oğlum.