islam davası – dertli sözlük
insanlık var olduğundan beri süren davadır. hak-batıl davası.üstüne oyun üstüne oyun, düzen üstüne düzen, kura kura bitirilmeyen davadır.bu davaya saldırmaktan ne siz yılarsınız ne de biz yolumuzdan döneriz. gözle görünen her güç batılda; tanklar, tüfekler, gazeteler, televizyonlar hepsi onlarda, ama işte görüyorsunuz . ne dıştan, ne içten bitmez bu dava.sizin bu görünen güçlerinize karşılık bizim de güçlü bir imanımız var, maneviyatımız var. biz sizin güçlerinizi biliyoruz ama siz bizim hangi donanımlarla bezendiğimizi bilmiyorsunuz. bu yüzden ne kadar güçlü de gözükseniz korkunuzdan çevirmediğiniz dolap kalmıyor. çünkü düşman adlettiğiniz bizim gücümüz hakkında hiç bir fikriniz yok. bu belirsizlik sizi içten içe yiyor.ellerimi bağladılar dilimde kelepçelergözlerime bakamazlar korkudan ölecekler..(alinti)onlar bizim gözlerimize bile bakamazlar...
bu asırda iman davası şeklinde olan davadır. çünkü imanın esasatı sarsılmak istendiğinden islamın şeriatı zaten vaki olamıyor. imansız islamiyet yerleşmez kök salmaz belki hatta despot bir cebirden başka birşey de değildir.iman ise hem münferiden, hem müctemian lazım olan amelî haleti ihsas eden birinci saiktir. şuur-u imanî ve imanın ziyadeliği, insani müslümanlığı; hayvani, nebati ve cemadata mahsus müslümanlıktan ayıran farktır. evet imanda nihayetsiz meratib vardır. iman ziyadesiyle tebarüz etmezse müslüman insan bazen olur bir hayvan kadar, bazen olur bir bitki bazen bir taş kadar müselmandır.iman hem nurdur hem kuvvettir. yani bir cihette hem ilim hem amel hem amel için lazım olan kudret ve saiktir. dolayısıyla islam davası bu zamanda imana, ferdan ferda onun tezyidine, tahkikine çalışmaktır.insan kuvvet-i imanı nisbetinde itikad eder, amel eder, islam olur.
hakkı hak bilmek.bâtılı bâtıl bilip nehyetmek.islam davasına sahip olan insanın şahsiyetli olması gerekir.kendi zevk ve arzularını islam şeriatının önüne koymamalıdır.doğru bildiğini çekinmeden söylemektir. yok şu arkadaşim bunu dersem incinir yok bu akrabam ne diyeyim diyerek bu işler yürümez.
emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker ve tebliğ faaliyetlerine verilen uyduruk isim. islam'ın hiç kimsenin dava anlayışına ihtiyacı yok. islam'ı dava olarak görmek, onun bir hayat nizamı olduğu gerçeğini örten bir olgudur. zira davalar, ideolojik savunma mekanizmalarının işleyiş şeklini anlatan söylemlerdir.

emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker yapmak da, tebliğ yapmak da islam'ı temsil etme yeteneği gerektirir. temsil etme yeteneğiniz yok ise yapacağınız bu tip faaliyetler, insanların islam'dan soğumasına sebep olur. kaba saba bir üslup ile yapacağınız emr-i bil maruf ve nehyi anil münker ve tebliğ çalışmaları sadece kaba saba bir bağırış ve çağırıştan ibarettir. bugün islam dünyası bunun acı örnekleriyle doludur. dinde hikmet kavramı'nı ve maslahatı önceleyerek, güzel bir üslup çerçevesinde yapılacak faaliyetler bir değer ifade eder. hz. musa (a.s) firavun'un karşısına çıkacağı zaman allah-ü teala hz. musa (a.s)'a güzel bir üslupla hitap etmesini emretti. bu durum müslümanların insanlara nasıl hitap etmesi gerektiğinin açık ispatıdır. rasulullah (sav) eğer etrafındakilere güzel bir üslup kullanmasaydı etrafındakiler dağılır giderdi. bunu allah kur'an-ı kerim'de anlatır.

hasıl-ı kelam islam'ın bu kaba saba üsluba ihtiyacı yok. tam tersi islam bizden güzel bir üslup istiyor. islam davası diyerek ideoloji haline getirilen bir din, tabi ki kaba saba bir üslupla temsil edilir. halbuki islam, bir ideoloji değil. bir hayat nizamıdır. dolayısıyla islam'a hizmet ediyorum diyerek, allah'ın dinine zarar vermek söz konusu. aslında verilen zarar, islam'a zarar verenin kendine verdiği zarardan daha azdır. zira islam'ı hakkıyla temsil edenler bu verilen zararı düzeltir. ama zarar veren bunun vebalinden nasıl kurtulur, orasını allah bilir. zira nice hidayetlere, nice tevbelere böyle insanlar engel olmuşlardır.