said nursi – dertli sözlük
60-70 yıl önce kitapları yasak, kendisi bazen sürgün bazen mahpus.
şimdi ise senaryolarda sözlerine yer veriliyor, filmi çekiliyor ve filminde zulmedenlere haykırıyor: zalimler için yaşasın cehennem.

hür adam ve new york'ta beş minare gösterdi ki bundan sonra senaristler bediüzzaman'ı daha çok okuyacaklar. işte o zaman arzu ettiğimiz kalitede filmler çekilecek.
zaten bahsi geçen 2 filmdeki eksikler bediüzzaman'ı tam manasıyla okuyamamaktan kaynaklanıyordu.
bediüzzaman okuyan ve amel etmeye çalışanın film çekeceğini sanmam.zira üstad demiş ki;(http://risale-inur.org/yenisite/moduller/risale/index.php?tid=111)
kürt sorununa en dayanaklı çözüm olan eğitimi ta o zamandan devreye sokmaya çalışmış dava adamı.
alim kişiliğinin yanısıra kafkasyada rus ordusuna karşı bizzat savaşan ve esir düşen bir eylem adamı.
23 mart 1960 tarihinde vefat etmiş islam alimi.
vefatının yıldönümünde twitter'da #saidnursi hashtag'ı ile tt olmuş. (http://twitter.com/#!/search/saidnursi)
arapça, farsça, türkçe dillerine ait birçok sözlük ezberlemiş, sebebini soranlara şunları söylemiş:
''kamus, her kelimenin kaç mânâya geldiğini yazıyor. ben de bunun aksine, her mânâya kaç kelime kullanıldığını gösterir bir kamus vücuda getirmek merakına düştüm. çalışmam bunun içindir.''
büyük iddiaları olan, iddialarını hayatıyla ispat etmiş bir hür adamdır.


gençken kur'anı ellerinden almadıkça onlara galebe edemeyiz diyen ingiliz komutanı gazeteden okuyunca kur'anı sönmez ve söndürülmez manevi bir güneş olduğunu tüm dünyaya ispat edeceğim gibi bir iddiası vardır.

"eğer, haşrin gelmesini, gelecek baharın gelmesi gibi, katî bir sûrette anlamak istersen; haşre dâir "onuncu söz" ile "yirmi dokuzuncu söz"e dikkat ile bak, gör. eğer baharın gelmesi gibi inanmaz isen, gel parmağını gözüme sok." gibi bir iddiası vardır.

"evet, değil bu mahkemeye, belki bütün dünyaya ilân ediyorum: ben, hakaik-i kudsiye-i imaniyeyi, avrupa feylesoflarına ve bilhassa dinsiz feylesoflara ve bilhassa siyaseti dinsizliğe âlet edenlere ve asayişi manen ihlâl edenlere karşı müdafaa etmişim ve ediyorum." gibi bir iddiası vardır.

"bu vukufsuz ehl-i vukuf, risale-i nur’u tetkik edemez. ankara’da yüksek, ilmî bir ehl-i vukuf teşkil ettirilsin. avrupa’dan feylesoflar getirilsin. eğer onlar bir suç bulurlarsa, en ağır cezaya razıyım" gibi bir iddiası vardır.

hülasa dehşetli bir müddeidir.i̇ddialarını ispat ettiğine eserleri canlı şahitlerdir.
20. yy insanlarının içinde bulunduğu ruhi bunalımlara tedavi olarak yazılan risale-i nurların müellifi...bu zamanda ehl-i i̇slâmın en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalaletle kalblerin bozulması ve imanın zedelenmesidir. said nursi bu zamanda imanlar taklidi.. taklidi imanların tahkiki imana dönüşmesi ancak iman hakikatlerini öğrenmek ve yaşamakla olur.. 20. ve 21. yy insanlarını ruhi hastalıklarının şifası bu hakikatlerdedir. kuran-ı kerimle beraber okunması tavsiye edilir. risale-i nur iman hak ve hakikatlerini ihtiva eden muhteşem bir külliyattır.
(bkz:bahtiyar bir ihtiyar var)

osman yüksel serdengeçti'nin yazısından;


bahtiyar bir ihtiyar var. etrafı, sekiz yaşından seksen yaşına kadar bütün nesiller tarafından sarılmış. yaşlar ayrı, başlar ayrı, işler ayrı... fakat bu ayrılıkta gayrılık yok! hepsi birşeye inanmış: allah'a, âlemlerin rabbi olan allah'a, onun ulu peygamberine, onun büyük kitabına. kur'ân henüz yeni nâzil olmuş gibi, herkes aradığını bulmuş gibi bir hal var onlarda. said nur ve talebelerini seyrederken, insan kendini âdetâ asr-ı saadette hissediyor. yüzleri nur, içleri nur, dışları nur... hepsi huzur içindeler. temiz, ulvî, sonsuz birşeye bağlanmak; her yerde hâzır, nâzır olana, âlemlerin yaratıcısına bağlanmak; o yolda yürümek, o yolun kara sevdâlısı olmak... evet, ne büyük saadet! said nur, üç devir yaşamış bir ihtiyar. gün görmüş bir ihtiyar. üç devir; meşrutiyet, ittihad ve terakki, cumhuriyet: bu üç devir büyük devrilişler, yıkılışlar, çökülüşlerle doludur. yıkılmayan kalmamış! yalnız bir adam var. o, ayakta. şark yaylalarından, güneşin doğduğu yerden istanbul'a kadar gelen bir adam. îmânı, sıradağlar gibi muhkem. bu adam, üç devrin şerirlerine karşı îmanlı bağrını siper etmiş. "allah" demiş, "peygamber" demiş, başka birşey dememiş; başı ağrı dağı kadar dik ve mağrur. hiçbir zâlim onu eğememiş, hiçbir âlim onu yenememiş. kayalar gibi çetin, müthiş bir irâde, şimşekler gibi bir zekâ; işte said nur! dîvân-ı harbler, mahkemeler, ihtilâller, inkılâplar, onun için kurulan îdam sehpâları, sürgünler bu müthiş adamı, bu mâneviyât adamını yolundan çevirememiş! o, bunlara îmânından gelen sonsuz bir kuvvet ve cesâretle karşı koymuş. kur'ân-ı kerîm'de
"inanıyorsanız muhakkak üstünsünüz" (âl-i imrân sûresi: âyet 133.) buyuruluyor. bu allah kelâmı, sanki said nur'da tecellî etmiş!

mahkemelerdeki müdâfaalarını okuduk. bu müdâfaalar bir nefis müdâfaası değildir; büyük bir dâvânın müdâfaasıdır. celâdet, cesâret, zekâ eseri, şâheseri...

niçin sokrat bu kadar büyüktür? bir fikir uğruna hayatı hakîr gördüğü için değil mi? said nur, en az bir sokrat'tır; fakat i̇slâm düşmanları tarafından bir mürtecî, bir softa diye takdim olundu. onlara göre büyük olabilmek için ecnebî olmak gerek. o, mahkemelerden mahkemelere sürüklendi. mahkûmken bile hükmediyordu. o, hapishânelerden hapishânelere atıldı. hapishâneler, zindanlar onun sâyesinde medrese-i yûsufiye oldu. said nur, zindanları nur, gönülleri nur eyledi. nice azılı katiller, nice nizam ve ırz düşmanları, bu îman âbidesinin karşısında eridiler; sanki yeniden yaratıldılar. hepsi halîm-selîm mü'minler haline, hayırlı vatandaşlar haline geldiler. sizin hangi mektepleriniz, hangi terbiye sistemleriniz bunu yapabildi, yapabilir?